6 Mayıs 2014 Salı

Artık ideallerimden vazgeçtim galiba. Aslında tam vazgeçtim sayılmaz bence, en azından hala 'sadece para için' çalışmıyorum. Önceliğim para olmadığı sürece de idealist sayılırım herhalde =)
Ben kullanılıyor olma hissinden kurtulamıyorum, sırf insanları memnun edeyim de paramı alıp çekileyim diye de düşünemiyorum. Yaptığım iş beni tatmin etmiyorsa isterse tüm dünya alkışlasın ne anlamı var ki. Biraz bencilim bu konuda, önce kendi isteklerimi, zevklerimi, memnuniyetimi 'ego'mu düşünüyorum. Ama gerçek hayatta benim gibilere madalya verilmiyor elbette. Hayat şartları, çalışma koşulları diğerini doğru kılsa da, ben kendi doğruma inanıyorum.

4 Mayıs 2014 Pazar

Hayat hep beklemediğin anda beklemediğin yönleriyle karşına çıkabiliyor.
Herşey bugün var yarın yok, bazen birkaç dakika sonrasında bile yok olup gidiyor.
Bağlılıklar da öyle...
Düşünmeye başladım ki, kafamda yarattığım dünyada yaşamışım ben hep, ya gözlerimi hiç açmamalıymışım ya da o dünya hiç var olmamalıymış...
Şimdi o dünya son parçasını da savurdu... Dostluklarımı...
Hiç birşey aslında gerçek değil sanırım, ya da ben gerçek dünyada var olmayı başaramadım, ya da zaten gerçek olan bu. Ölümüne dostluk, fedakarlık, bağlılık, çok seslilik, bir anlık-uzun zamanlık... Belli ki çok şey yükledim ben o dünyamda yer alan kişilere-yerlere-zamana. Ve o yükü belki taşıyamadıkları için parçalandı, belki yüklemeyi başaramadım, belki de yükün farkında hiç olmadılar...
Sonuç olarak,
insan her zaman yalnız, yanında ailesi de olsa 'arkadaşları' da olsa, bir yerlerde, bir zamanlarda hep yalnız aslında.
Alışacağım bende yeni gerçeklere...
Ama istiyor muyum???

13 Nisan 2014 Pazar

Döndüm, dönmeliydim...

Sadece blog yazmaya değil, yazmaya dönmeliymişim... Sabahın 8.inde bir bloğum olduğunu aklıma getiren Tumblr'a teşekkür ederim=) Güvenlik sebebiyle şifrenizi bütün sitelerde değiştirin diye mailler geliyor hesabım olan sitelerden. Bende 1 senedir unuttuğum blogger.ımın nesi eksik onunkini de değiştireyim derken üzücü manzarayla karşılaştım. Sayfam darmadağan olmuş, sebebini bilmemekle bütün resimlerin üzerinde - işareti var. Açmışken yazdıklarıma da göz atınca, onları yazanın ben olduğuma, altında gönderen:imbat yazmasa kesinlikle inanmazdım. Yazdıklarımın içeriğinden dolayı değil bu düşüncem, yazmış olmamdan kaynaklı. Öyle uzun oldu ki kelimeleri kullanmayalı, kullanabildiğimi bile unutmuşum.

 Ben aslında çok değiştim...

 Ama o konulara bir dahaki yazılarda değineceğim. Şuan geri dönüşümü kendime göstermek için bu post.um yalnızca=)

 Güzel bir pazar olsun, ihtiyacım var...

27 Temmuz 2013 Cumartesi

İnsan değiller onlar derken, aslında olmayan ben miyim?

Eğer ki insan olmak ayrım yapmak demekse, kadını ezmek ona yaşama hakkı tanımamak, erkeği yüceltmek kadının efendisi yapmaksa, eger ki kanı kana düşman etmekse, öldürmekse, küçümsemekse, kendi gibi düşünmeyeni dışlamaksa, güç gösterisi uğruna milyonlarca insanı ayaklarının altında yok etmekse, eğer insan olmak demek kan dökmekse, işkence çektirmekse, tecavüz etmekse ve bunu yine kadının canıyla ödetmekse, başkalarının kişiliğine, karakterine, ideallerine, isteklerine, kararlarına müdahale etmekse, bencillikse, şerefsizlikse, ahlaksızlıksa, dünyaya tek başına sahip olma hırsıysa, bu hırs uğruna kimseyi ve fikirlerini umursamamaksa, kısacası eğer insan olmak bokun içinde yaşayan bir sinek gibi olmak demekse, ben insan olmak istemiyorum böyle dünyada. Kelebek olup o 1 günlük yaşamımı çiçeklerin arasında geçirmeyi ve kısa ama mutlu ölmeyi tercih ederim...

8 Haziran 2013 Cumartesi

Taksimde direniş barikatları!

Taksim,İstanbula dair ilk hatiralarim, orali gibi hissettigim Taksim...Onu bu halde görmek, dört bir yani barikat, yıkıntı, duvarları boyalı, kalbi yaralı...Sevdiğin birini kaza sonrası ziyaret etmek gibi, çok acı... Günlerdir her akşam eve dönmeden ilk durağım, gecenin karanlığı bazı şeyleri örter ama gündüz herşey gün yüzünde...Gündüzün geceye nazaran sakinliği dökmüş tüm yaralarını ortaya, ve hala kanamakta... Ne tarihin duvarlarındaki boya çıkar ne hafızalardaki bu görüntü...

3 Haziran 2013 Pazartesi

Önce Taksim direndi sonra tüm Türkiye...

Devlet ne için veya kimin için var diye düşünüyorum. Devlet, onu yönetenlerin keyfi olsun diyeymiş, o bir oluşum değil bir insanmış, o bir vekil değil, başlı başına kendi istekleri olan, onlar uğruna sadece önünü gören, arkasında bıraktıklarına, ezdiklerine, yıktıklarına omzunun üzerinden bile bakmayan kişiymiş devlet. Gözünü ne bürüdüğünü yalnızca Allah bilirmiş, çünkü insanoğlunun aklının mantığının alamayacağı şeylermiş aslında.
Bugün bu 'insan' kendine isteyerek yada istemeyerek vekalet vermiş, 'yönetme izni' vermiş bu insanların ölüm fermanını imzalıyor. Yalnızca Allah'ın buyurabileceği şeyi yaparak, kendini O'na denk koşuyor olmalı. Ve bunuda Allah için yaptığını savunuyor. Bu nasıl bir tezattır bilmem.

14 Nisan 2013 Pazar

Rutine gelemiyorum, hayatımı ona bağlayamıyorum. Herşey aynı yola girdiğinde, düzeni paylaştığında, kendi içinde mutlu olduğunda, ben mutsuz oluyorum. Heyecan peşinde miyim, ayran gönüllü müyüm, yoksa tutarsız karaktere mi sahibim bilemiyorum. Ama günlerin hep aynı günlerin peşine düştüğü haftalar benim zaman dilimime uymuyor.
Tıpkı şuan olduğu gibi...
Düzen içerisine hapsolmuş bir dağınıklık söz konusu içimde ve hayatımda. Her gün aynı ulaşım aracını kullan, aynı kapıdan gir, aynı yüzleri gör, benzer muhabbetlere gir, benzer işleri yap, benzer asabiyetler, benzer düş kırıklıkları... Koskoca dünya her saniye yer değiştirirken, aynı konuma ancak senede bir gelebilirken, ben (koskoca dünyanın nokta kadar parçası) niye aynı yerdeyim diye hayıflanıyorum. Emin ol, bu hayıflanmam bile aynı...

28 Mart 2013 Perşembe

Ne istediğini bilmemek değil, hepsini istiyor olmamdan kaynaklı, hala hiç birisine sahip olamayışım.
Başlıyorum, mesafe kaydediyorum, ve sonra diğer yola dönüyorum,
her seferinde yolun başından başlıyorum yürümeye...
Kabullendim, ben buyum. Ben sahip olma hayaliyle yaşayan, herşeye sahip olmayı isteyen, ama aslında işte tam da bu yüzden hiçbirisine erişemeyecek olan, çünkü hiçbirisinde sonuna kadar gitmeyen, hep diğerinde gözü kalan ve ondan diğerine atlayan biriyim.
Ben, hayallerinde zengin, dolu dolu yaşamış biri olarak öleceğim.
Gitgide hayal ve gerçek dünya zıt anlamlarına bürünüyor bende. Gerçek olanı hayaldir, geçip gidecek diye yaşayıp hissiz atlatırken, hayal dünyasının gerçekliğine kaptırıp onun kalp atışlarıyla hayatıma devam ediyorum.
Normal olmaktan uzaklaşıyorum, olmak istediğime en yakın noktaya yaklaşıyorum. Ve bunların doğru olmadığını biliyor olarak, ama engel olamıyorum.
Hep derim ya, kafama dank edecek taşın düşmesini bekliyorum diye. Sanırım o taş hiç düşmeyecek. Önümdeki yol uzun, ve ben nedendir o yolda gitmekte kararlıyım.

18 Mart 2013 Pazartesi

Değişken iki ruh,
kimi zaman ikiden de fazla...
Birbirlerini anlayamaz, birbirlerini tanımaz,
hatta anlaşamaz bile, öyle zıtlardır birbirlerine.
Ama ortak bedendeler hepside,
benim içimde.
Önceleri haftaları paylaşırlardı,sonra günleri paylaşır oldular
ve artık saatleri, öyle hızlı dönüşüyor birbirine bu ruhlar.
Bazen saat bile fazla geliyor,
dakikalar içinde gelip gidiyor...

Kayboluyorum, bosluga dogru...
Hani sehrin disina ciktikca once evler azalir, sonra tanidik yerler, insanlar kaybolur, bildigin hersey giderek senden uzaklasir ya, bende oyle uzaklasiyorum hayatimdan, ruhumu da geride burakiyorum. Sanki bir baska ruha, ve bedene girmis gibiyim. Anilarim var birtek 'o' benden, tabi birde olmazsa olmaz isteklerim...

'Emekli olmak için çalışmıyor muyuz?' dedi arkadaşına...
Düşündüm...
Çalışmak, hayat boyu evinden, arkadaşlarından, hobilerinden, kendinden çok daha fazla ömrünü kaplayan bu eylem, sadece 60 küsür yaşına geldikten sonra, yatıp meyvesini yemek için mi? İnsan sadece 60.ından sonrası için mi yaşıyor? Onlarca çalışan, hergün onlarca km yol kateden, balık istifi gibi tepeleme yolculuk eden bu insanlar, gençliklerini, hayat enerjilerini bu uğurda harcayan insanlar, sadece 60.ından sonrasi için mi yaşıyorlar şu gençlik yıllarını? Bunu duymak nedendir şaşırttı beni. Evet 'para kazanmak için çalışıyoruz' demedi, çoğu insanın ilk sebebi, ancak emekli olmak için çalışıyor olmak bir sebep olmamalı. Bir insan ömrünün ortalama 75 olduğunu varsayarsak, ömrün 5 te 4 ünü, geriye kalan 5te 1 için heba etmek mantık dışı. Eğer Benjamin Button gibi hayatı tersine yaşıyor olsaydık anlamlı olabilirdi...
İnsanların yaşama duydukları çıkara baktığımda, hayata fazla mı anlam yüklemeye çalışıyorum diye düşünüyorum. Hayattan herşeyi alıp cebine atma isteği, bir anlamda koleksiyonculuk tutkusu gibi... Hep biriktirirsin, onlar hep bekler çoğalarak, ne kullanabilirsin ne de elinden çıkarırsın...sadece vardır işte, tatmin edici bir şekilde.
Emeliliğime kaç gün kaldı acaba, geri sayıma başlasammı...

11 Şubat 2013 Pazartesi

Değerini bilemedim geçip giden zamanın, bilemedim nekadar uzun olduğunu dakikaların, herşey parmaklarımın ucunda, gözlerimin önünde yaşanıp giderken. Hep gittim geldim, her yaprağından toplamak istedim hayatın, sanki sonrasında binbir çiçek açan bir ağaç dünyaya getirecekmişim gibi...

Ama yapamadım, çünkü hayal ettim amaçsızca..

Amaç edinseydim gerçekliğiyle, varedebilirdim belkide..

Amaçsız gidiyorum, birçok hayalin içinde bir ağaç dalına tutunmuş, boğulmamak için... Birgün kıyıya ulaşırsam da tesadüf diyeceğim ancak...

22 Ocak 2013 Salı

Bilmediğim nekadar çok şey var,
Ve hayat öğrenmek icin nekadar kısa...

31 Aralık 2012 Pazartesi

1 sene daha, ve sonra 1 sene daha...

Bu sene de bitti iste, busefer cokta çabuk geçmedi ama yine de geçti işte. Seneye çokta güzel başlamamıştım, fakat başladığımdan çok daha güzel bir şekilde kapatıyorum (hasta yatıyor olmamı saymazsak). Çok bunalımlı, sıkıntılı (kendimden bile sıkılmış) kararsız, yanlış kararlı, hoş olmayan duygular içerisinde, anlık mutlu-mutsuz değişimler içerisinde, her iki uç noktayı da aynı anda yaşadığım, öyle bir sene geçirdim. Ama sonlara doğru sanırım herşey yoluna girmeye başladı. Artık daha mutlu, kendimden daha umutlu, severek çalıştığım işim, severek döndüğüm evim, keyif aldığım hobilerim, kendime ayırabildiğim vaktim (son 1 ay mesaileri saymazsak) vs.vs. İyi hisler var içimde, yeni seneye dair. İyi şeyler olacak, ve bu hislerimde en büyük pay da, minik bir can ile çekirdek ailemizi büyütme kararı.

...
İyi seneler hepimize...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Uçurumdan atlamadan, uçabildiğinden nasıl emin olabilirki insan?

30 Haziran 2012 Cumartesi

En son ne zaman uçurtma uçurdum gökyüzünde?
En son ne zaman kalbimde kelebekler uçuştu?
Hatırlayan varmı dudağımdan kulaklarıma uzanan o çizgiyi?
Rol yapmaktan sıkıldım,yoruldum artık.İnsanlara yalan söylemekten, her şey yolunda gibi gösterme çabasından ve bu çabayı gösterirken kendimi kandıramamakla birlikte, gerçekleri daha da fazla gördüğüm için içimde daha da yoğunlaşan bunalımı saklamak için de 2 katı bir çaba sarf etmekten çok yoruldum. Kimi niye kandırıyorum ki sanki, artık daha fazla saklayamayacağım, insanların ne düşündüklerini önemsemek için hiçte doğru zaman değil. Şuan ben önemliyim, gittikçe çıkmaza giren, çıkamadıkça da karanlığın içine gömülen ben önemliyim.Ve artık takla atmak istemiyorum, olduğum yerde hayatımı olduğu gibi göstermek ve düşüncelere kulak asmamak istiyorum.

24 Haziran 2012 Pazar

Yeşilin gökyüzü ile bütünlestiği, rüzgarın müziğini yaptığı, kuşların solistliğe soyunduğu şu mükemmellik... İşte huzur... Diyebilmek isterdim... Olması gerektiği gibi, yanımdaki insanların hakettiği gibi...
Dusunmek hep acitmali mi?
Gecmis hep ozlenen mi olmali, hep huzun mu yaratmali?
Nerede o dusunerek varolabilen insanlar?
Nerede o gecmisi yuzunde tebessumle anlatan insanlar?
Dusunen degil bos insan olmak istiyorum artik...
Dusuncelerim oyle kalabalikli, beni hep yalniz birakiyorlar:(

21 Haziran 2012 Perşembe

Siz demeye başladığım gün öğrendim ben mesafeleri. Yaş yol değildi mesafeyi koyan, para kibirdi!
Yazamıyorum...
O kadar çok düşünüyor ki beyin, parmak uçlarımdan bir kez daha var etmek istemiyor...
Konuşamıyorum...
O kadar çok düşünüyor ki bu beyin, dudaklarımdan bir kez daha duymak istemiyor...
İki elimi birbirine kelepçelemişler, anahtarı nerededir, kimdedir bilinmez...
Keşke diyorum, keşke,
Bir çiftini de beynime geçireymişler...
Ne parmaklara söz geçirmesi, ne dudakları kitlemesi...
Düşünmeseymiş hiç, ne geçmişi ne geleceği...


13 Haziran 2012 Çarşamba

17 ocakta yazmisim,yayinlamayi unutmusum:)

Sevgi iste hayati yasanilir kilan. İnsani da sevmek eylemi de sevmek. Mukavemetine bakmadan, yarinini gormeden, elinden tutacakmi bilmeden, anlik da olsa hissedebilmek. Ne anlar icin omur vermek, nekadar surecek dusunmeden. Kimsenin sevgisine ihtiyac duymasa da insan, kendini sevebilmek icin tarar saclarini, icer corbasini. Kendini sevdigi icin gosterir dusmanligini, kurar suclarini. O da sevmektendir, kendini siper etmekte.
Sevginin dusmani coksa da rakip tanimaz. Dusmanlari da dusman ise, yine sevdikleri vardir biryerde. Varsa tutunacak bir dali hayatta, sevgidir o da.

Duygusal olmayan bir alakayla sevgi konusmasi yapmak geldi icimden. O alakaya sebep olani da yazmasam daha iyi. Gercekten de alakasiz simdi :)
Hayat herzaman gokkusagi renklerine sahip olamaz, bunu elbetteki biliyorum. Ama yagmur gokkusagindan once yagar, benim dunyamda oldugu gibi once gokkusagini cikarip sonra yagmur yagdirmaz. O bile,renklerim bile tepetaklak iste.
Sorun bende, ben herseyi buyutuyorum,ortada olmayan sorunlar uretiyorum, diye kendimi avutmaya calissam da bunun dogru olmadigini da biliyorum. Benim karakterim boyle, isteklerim,uyabilecegim sartlar belli, bunlarin disina cikmaya neden zorunlu oluyorumki? Zorladim, olmuyor iste. Yine en basa geri dondum. İdeallerimi kucuk tutunca , makinalasinca mutlu olmak daha kolay biliyorum, denedim ve gordum. Ama bu donemlerimhep patlak verdi, cunku ben bu sekilde yasayamiyorum. Nefes alamadiktan sonra neden bu havayi soluyorum ben?
Hep ayni nakarati soyluyorum, ben bile bunaldim kendi sozlerimden. Ama elim kolum bagli ve bu beni deli ediyor.
Yine icim daralmaya basladi, boguluyorum, hem bogulanken hem de boganim aslinda...

4 Mayıs 2012 Cuma

Olmamam gereken zamanda olmamam gereken yerdeyim. Belkide hic tahmin etmedigim, bir okadar uzak bir yerdeyim. Ama geldim iste, o uzak yere geldim, sonu ucurummus, sozsuzlugun ortasinda kucuk bir adacikmis. Ne yana gideyim desem sonsuzluk... Tek caresi var, atlamak, sonsuza dogru yercekimine dogru cekilmek...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

30 Nisan 2012 Pazartesi

Hayatta cok seye sahip olmak degil, az seye ihtiyac duymak onemlidir!!!