30 Aralık 2009 Çarşamba

Tükenen zamanın yerini dolduran boşluk...

Bitiyor işte,

her başlangıç için birşeylerin bitmesi gerektiği gibi,her son durak aslında aktarma yapılan bir ilk durak olduğu gibi,bu da bitiyor işte.

Bitmek üzere olan ne çok şey var şuan aslında,başlayacak olanlara hazır mıyım bilemiyorum,ama olmalıyım,olacağım da...

Buradaki günlerim artık parmakla sayılacak kadara indi neredeyse,bitiyor.Gelirken öylemiydi,sanki hiç bitmeyecek gibiydi.Her şeyin çabuk geçmesinden tükenmesinden şikayetçi ben,tüketmek için çabaladım 3 ay boyunca.Ve nihayet 13'e indirgeyebildim.Buradaki zamanımın artık bitiyor olması,oradaki yeni hayatımın başlaması demek-ki bunu acaba ne kadar istiyorum şuan bilemiyorum.Okulum da bitiyor,hoş,tez yazmak başlı başına yeniden okumak gibi bir şey olacak ama artık öğrenci statüsünde görmüyorum kendimi,değilim de.Artık ciddi iş hayatına girme vakti,işte bir başlangıç daha.Part-time ların sonu,full time asosyal hayatın başlangıcı.Ve bu da aynı zamanda,hayallerimdeki hayatın sonu ve gerçek hayatın başlangıcı.Çalışmaktan kaçmıyorum,her zaman çalışmayı yeğlerim okumaya.Ama keyif aldığım,hoplaya zıplaya gittiğim bir iş hayalim ne kadar büyük bir ihtimal acaba?Eski ben olsa yüzdesi yüksek olurdu,ama eski ben büyüdü artık son 3 ayda.Artık seçici,hayatta ve hayatındakilerde..Bu da bir son ve bir başlangıç oldu benim için,iyisini kötüsünü dönüş sonrası göreceğim.

Artık hayat daha ciddiye alınmayı bekliyor,daha gerçekçi olmayı ve düşünmeyi.Daha az hayal kurup,daha az şey ümit etmeyi bekliyor,ne yazıkki,
ne,şimdi de heyecanımı mı kaybediyorum yoksa,yerine hayatı gidişatına bırakmış ortalama seviyede iş-aile-hobi-yaşam kabullenmiş biri mi geçiyor?

Eski seneyi bitirip,anılara gömerken yeni bir seneye ne şekilde giriyorum acaba?Boş,hatırlayacağım ayrılıklar dışında boş,bana birşey katmamış bir senenin ardında,düşünüyorum da,belkide 2009'u direk aradan çıkarmalıyım.Geleceğim için ne yaptım diye bakıyorum,herşey sadece kendim için,içinde gelecek yok,boş işte...

Bu düşünceler sürekli kafamda geçen düşünceler değil aslında,bugün aklıma esen,daha sorasında da böyle düşünecek miyim bilmediğim düşünceler,ama yazıyorum,kalıcı olması için,sonrasında okuyup,bir ara bu düşüncelere sahip olduğumu görüp üzerinde biraz kafa yormak için.

Evet,her sene yaptığım gibi bu sene de defterime geçen senenin bıraktıkları ve gelecek senenin getirecekleri hakkında yazmaya çalıştım.Ve bu sefer,hayatımın ne kadar boş geçtiğini hisettim,boş bir sene geçirdiğimi,içimin de boşaldığını.Kalbim dolu,onu tüm bu konulardan uzak tutuyorum,sözüm 'aşk'tan dışarı,aşkın dışındakiler benim konuşmak istediklerim.Yazamıyorum,ne acılarım oldu ne havalarda uçuşlarım.Ne birşeylerden ders aldım,ne pişmanlık yaşadım,ne kendimle gurur duydum.Aşık olmak dışında hangi duyguyu tattım ben bu sene bilemiyorum.Haksızlık etmek istemem duygularıma,belki tatmışımdır,ama şuan hiçbir etkisi yok ki hatırlayamıyorum...Ve belkide tüm sene boyunca alamadığım dersi senenin son gününde alıyorum.Ve bu da yeni sene için beni harekete geçmeye zorluyor,boşlukları doldurma vakti,doluları da sabitleme vakti...

Hoşgeldim yeni seneye,heyecansız bir başlangıçla,ama heyecanlı yarınlarla...

From the Top of the World from My Brightest Diamond on Vimeo.

24 Aralık 2009 Perşembe

''Aşık olmayana aşk kuru bir kelimeden ibaret.Yarı palavra,yarı safsata.Aşık olmayan bunu anlayamaz,olansa anlatamaz.Öyleyse nasıl söze dökülebilir aşk,kelimelerin hükmünü yiyirdiği yerde?,,

Evet bu kitabı okudukça birçok cümlenin,satırın,hatta paragrafın altını çizmek istiyorum.Aşk'ı anlatıyor,iki karşı cins arasındaki olanı değil,cinsiyet ayırt etmeksizin olan aşkı,bu dünyada var olan her şeye karşı olanı,bu dünyadan sonrasında sahip oluncaklara duyulan aşkı,maddi manevi herşeyi...

Kaptırdım kendimi kitaba iyice,okudukça okumak istiyorum.Şu yaban ülke de kendi dilimde elime geçen tek kitap diye başladığım bu kitap,şimdi mecbur kalınarak başlanmışlıktan çok merak duyularak okunan bir kitap halini aldı benim için.

Elif Şafak,okuduğum bir kitabından sonra (isim vermek istemiyorum) asla bir başkasını okumam dediğim feminist yazar hissi uyandıran kişiye ait bu kitap,belki de yazara duyduğum antipatimi değiştirmiş olmalı,en azından bu kitap için kesinlikle bunu söyleyebilirim.Belki de anlatılanlar bana yabancı gelmediği için,Şems'in doğrularını,kurallarını kendi doğrularıma paralel bulduğum için,en azından benim kabul sınırlarım içinde olduğu için sevdim,bilemiyorum.Ama kitap hala devam ediyor,bitirdiğimde de yorumlarımı hak ediyor sanırım.

Devamı sonra,bitirdiğimde...

18 Aralık 2009 Cuma

Özleme doğru 'gelmek' gitmemek...

Giden olmayı hiçbir zaman sevemedim,ne gitmeyi seviyorum ne gitmelerini.Neden gitmek diye bir kelime var ki sanki,hep gelsek keşke.

İşte yine bir gidiş daha,tıpkı İstanbul'dan da gidiyorken olduğum gibiyim,ne istediğimi bilmez,ne kalmak ne gitmek istemez bir durumdayım.Tüm bu gidişlere olan nefretimin sebebi,alışmak.Hem de çok çabuk alışmak,ve alışkanlıklardan kolay kopamamak.Buraya da alıştım şaşırtıcı bir şekilde.Beklemezdim alışacağımı,bu seferki alışma sürecim daha uzun oldu ama olmasını da beklemiyordum hiç.O kadar ki bana uzak bir yaşamdı buradaki yaşam.Yine de alıştım işte,şu dört duvar 10 m2 bile olmayan odada 2 kişi kalmaya,sandalye dışında oturacak biryer olmadığı için bütün yurttaki zamanımı bu sandalyeyle geçirmeye,dışarıdaki dondurucu soğuğa,hayatın büyük çoğunluğunun yer altında metrodan metroya kendimi aktarmakla geçmesine,bazen gündüzü hiç yaşayamadan saat 4 te havanın kararmasına,chinesse'lerin garip dillerine,partilere,ve daha sayılabilecek ancak lafı uzatmanın anlamı olmadığı birçok şeye de alıştım.

Özlemlerim daha büyük aslında,burada sahip olamadığım çok özlemim var,'gitmek' için can atmama sebep olması gereken.Ama nedense artık can atmıyorum,hayatın akışına kendimi serbest bıraktım.Buradayken burada olmayı,döndüğümdeyse orada olmayı seveceğim. Ve buradayken orayı özlerken, oradayken de burayı özleyeceğim,bu kaçınılmaz bir şey. Özlediğin yere gitmek istersin,gittiğin yerde de geldiğin yeri özlersin.Bunlar hep birbirinin ardından geliyor,zaten hisettiklerimiz sayesinde yaşıyoruz,ve bunlar da hisettiklerimizden birkaçı.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Neden bahsedecektim?

AŞKın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk
Ya tam ortasındasındır,merkezinde,
ya da dışındasındır,hasretinde...

AŞK kitabından alıntı...

Aşk üzerine yazılan söylenen çizilen herşey.Sanki hayatın bundan ibaret olduğuna inanırmış gibi konuşuyor herkes,ama öyleymiş gibi davranmıyor.Bense öyleymiş gibi konuşmayı sevmem ama öyle olduğuna inananlardanım,üzerine yazmayı sevmesemde yazarım,çünkü herşeyin ucu ona çıkıyor.Şuanda bile aslında yazmak istediğim konu başkaydı,nerden aklıma geldi şu 'aşk' kitabındaki satırlar bilmiyorum,ama konumu tamamen başka taraftan çekti çıkardı.Belkide üzerine yazmayı özledim,hep kendi içime döndüğüm için olsa gerek,onu unuttum biran.Oysaki zaten hep varolan hisettiğim birşeyken...

Herneyse,başlamak istediğim konuya geri dönme vakti,vakit...Yine hatırlattı kendini bana,geçmek bilmeyen zaman,gelmesini sabırsızlıkla beklediğim,istediğim zaman...Gün saymak,geriye doğru saymak zamanı hızlandırmıyormuş,sayılı gün çabuk geçer sözü benim için anlamını yitirdi çoktan.Sayılmayan günler,sayılamayan günlerden konuşmak gerek.Uzun gelen,geçecek diye ümit edilen ama birtürlü içinden çıkılamayan günlerden...

Evet hasretle söylenen sözler bunlar,yoksa zamanla alıp veremediğim şey onun geçmemesi değildi,hep hızlı adımlarından şikayetçiydim ben.Ama hasret...Sabır'ı -sız latan hasret,dayanmayı dayanılmaz yapan mesafeler...

Bugün melankolik meltem olarak merhaba dedim güne,ne fark vardı diğer günlerden bilmem,sadece yeni bir gün işte,dönüşe biraz daha yakın bir gün hemde,ama daha sıkıntılı nedense.Neyseki bitmesine 1 saate yakın zaman kaldı,belki yarın daha güzel başlayacak.Hoş,sabahın köründeki ders için uyanmak -ki öncesinde gecenin bilmem kaçında uyuyunca çok zor oluyor- günü nekadar güzel kılabilirse.

Ben sanırım hala başlamak istediğim konuda değilim.Hala kendimdeyim,yazmak istedğimse oradaydı,bende değildi.Herneyse,belkide şuan uygun zaman değilmiş,içimi dökmeliymişim biraz.Döktüm...Bitti...

Amsterdamlı bisikletler...

Sanırım içimdeki benden çıkıp benin içinde oluşanlardan bahsetmeliyim birazda.Gördüklerim ve o an içinde ilgilendiklerimden yada hala ilgi alanıma girmekte devam edenlerden.Bunlardan ilk başlangıcı daha sıcağı sıcağına gördüğüm birşey.
Bisikletler...
Aslında herzaman gördüğüm, bildiğim, basit,çocukluktan,büyüklükten,aitten birşey.Ama onlarla yaşamak,hayatı iki tekerlek üzerinde dolaşmak,ona hayat vermek,hayatları onun üzerinde taşımak...Bunları daha yeni gördüm diye sanırım,yazmak istedim.Hayat defterimde onlara da yer vermeliyim dedim.
Amsterdam da hayat bu bisikletlerin üzerinde geçiyor.Trafik derdi yok,trafik kazası yok,park etme derdi yok,benzin yok,para harcamak yok (belki tekerleği patlarsa,freni bozulursa vs.) Harika birşey bence,yaşamıma orda devam etme isteği uyandıran en önemli etken belkide.Neden bizde de yok dedirten birşey.Okadar güzel ki,insanlar bisikletilerini herşey için kullanıyorlar,çocuklarını taşıyorlar,onları kendilerine özgü süslüyorlar,gencinden yaşlısına kadar herkesin altında bir bisiklet.Yollar özel olarak onlar için düzenlenmiş,trafik ışıkları,yaya geçitleri,herşeyleri düşünülmüş.Peki ya bizde bu olabilirmi?Bu saatten sonra imkansız tabiki,kaldırımı bile olmayan yollarda bisiklet için yol açmak...
Hayatı çok rahat yaşıyorlar şu iki tekerlek sayesinde,gece mini elbisesiyle bardan çıkıp evine giden bayan,gündüz ayağında topuklularıyla işine gidiyor yine aynı bisikletle.
Bizde olmayıpta onlarda olan ve bizde de olmasını istediğim nadir şeylerden biri olsa gerek bu.Bizde olupta onlarda olmayanları ise çok fazla,sadece ulaşım rahatlığı bile dolduramaz bu boşluğu bana göre...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Bilmeli miyim bu karışımın içinde hangi maddeler olduğunu?

Evet,nerde kalmıştık,aslında belkide daha başlamamıştık demeliyim.
Hayat burada bıraktığım yerde kalmadı,devam etti,şuan oturduğum sandalyeye kadar götürdü beni.Rahat mıyım?Hayır elbette değilim,benim olmayan bir dünyada,benim olmayan dört duvar arasında,benim olmayan bir sandalyenin tepesindeyim.Benim olanlarsa,henüz beklemedeler, yakın zamanı beklemekteler,tıpkı benim de beklediğim gibi,tıpkı benim de istediğim gibi...

Anlamak zor olmalı bu cümleleri,belki benim için de zor olmalı,kalan hayatıma geri döndüğümde hatırlamakta güçlük çekeceğim hayatı anlamak...Ama içindeyim şuan,yaşıyorum şuan,ama his etmiyorum şuan,istemiyorum şuan...

Biryerlerde bir yanlış olmalı,veya herşey doğru olmalı,ama hangisi olmalı,bilemiyorum.

Bekliyorum,doğru olan yakın geleceği,dışındayım şuan,yaşamıyorum şuan ve istiyorum şuan...
Yumdum gözlerimi...
...Yumulu gözkapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu gözkapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orada hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan.
Göçebe hayata yerleşmek istiyorum.
Göçebe kıyafetlerimi giyip,
yerleşik evimde dünü beklemek istiyorum...
BANA 'BİR' GÜN GEREKİYORSA
O YARIN OLMALI;
HAYALİNİ KURMAK İÇİN,
O HAYALİN İÇİNDE YAŞAMAK İÇİN...

1 Kasım 2009 Pazar

Bir an'da,gelip henüz geçmeyenlerden...

Hani isyanım vardı zamana,
yetişemiyordum,yürüyemiyordum onunla
o hep öndeydi,bense geride kalan.
İsyanımdı ya,yine mutluydum da ama
onu takip etmeye,peşinden koşmaya alışıktım ben
onunla yaşıyordum,gerisinde ben
önümde o...
Çünkü hayat devam ediyordu
ve ben o hayatın içindeydim,mutlu...

Ve şimdi...
O hep istediğim şey vardı ya
hani ben kazanacaktım
geride kalan o olacaktı
önde gidense ben...
İşte oldu...
Ama okadar geride kaldı ki,
artık takip edecek kimsem yok
önüm açık
önüm bomboş
Hayat artık geride devam ediyor,
buradaysa sadece boşluk
bana yetiştiği an'a kadar koca bir boşluk,
hem hayatımda,
hem yüreğimde-
özlemle bekleyen...

6 Ocak 2009 Salı

Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.