25 Ocak 2011 Salı
Everybody's got to learn sometime
Change your heart, look around you
Change your heart, it will astound you
I need your loving like the sunshine
And everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Change your heart, look around you
Change your heart, it will astound you
I need your loving like the sunshine
And everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Sıkıcı bir gün,ofiste olmaktan ötürü, çalışmak zorunda olmaktan ötürü. Şu joy fm müzikleri eşliğinde evinde dergi aralarını kemiriyor olmalıydın,diyor içim. Ama biliyor ki evde olsamda bunu yapamayacaktım,ah şu bitmeyen,ya da ancak başladığım için henüz bitememiş olan,ama mecburiyetten yakında bitecek yada BİTECEK olan tezzzz...
Sıkıştım.....
Sıkıştım.....
20 Ocak 2011 Perşembe
19 Ocak 2011 Çarşamba
14 Ocak 2011 Cuma
12 Ocak 2011 Çarşamba
10 Ocak 2011 Pazartesi
Gece tahtakuruları kafamdaki
Düşünüyordum da (bu saatte düşünecek başka şey yokmuş gibi) mimar olmak böyle bir zaman-mekanda (böyle-yi açmama gerek yok,o birçoğumuz için 'böyle' bir yer)....iki sonucu olabilir galiba, ya görmekten sebep kafayi yiyecekmiş gibi sorunsallaştırma, ya da o sorunu çözümleme arzusu,-ki bu arzunun somuta dökümü... Ben sanırım ilk gruba girdim(sanirim niye dediysem,bal gibi ortada ikinci grup olmadığım,olamadığım) Görmek istemiyorum, bende mimar olmayan herkes gibi sadece mantolama yapılmış binaya 'aa negüzel binaa', rengarenk ışıkla rastgele aydınlatılmış parka 'aa negüzel aydınlatmışlar' diyebilsem ne olurdu sanki, daha huzurlu olmaz mıydım ki!!! Şimdiyse bütün dünya benim derdimmiş gibi ne bu asabiyet, hayıflanma, itiraz,kabullenemeyiş... Ha bir de bütün bu karşı çıkışlar içimde sadece, ağzımda tüm sinirim, peki ya nerde attığım adım?
Boş işte, boşuna kendimi hırpalayış, duyurmaya calışmadıkça...
Gece vakti düşündüm işte, herkesin kendi yarışında olup biteni izkediğini, ondan haber olduğunu, bihaberlerden farkı 'görüyor' olması olduğunu. Ve görmenin olumlu kısmını kimi yakalayıp huzura erişirken kiminin de söylenerek yerinde saydığını...
Boş işte, boşuna kendimi hırpalayış, duyurmaya calışmadıkça...
Gece vakti düşündüm işte, herkesin kendi yarışında olup biteni izkediğini, ondan haber olduğunu, bihaberlerden farkı 'görüyor' olması olduğunu. Ve görmenin olumlu kısmını kimi yakalayıp huzura erişirken kiminin de söylenerek yerinde saydığını...
8 Ocak 2011 Cumartesi
6 Ocak 2011 Perşembe
5 Ocak 2011 Çarşamba
Hayatları birbirine karıştırmaktan bahsediyordu, uykusuzda okuduğum bir yazı. Okurken farkettim ki bende meltemlere ayrılmıştım, ayrılmaktı zaten amacım. Okuldaki meltem başrol oyuncusuyken, perkusyondaki meltem, A grubu arkadaşlarıyla olgun meltem, B grubu arkadaşlarıyla salak meltem, C grubu arkadaşlarıyla 'yaşayan' meltem, ailesinin yanında sessiz meltem, işinde ??? Meltem (tanımlanamayan) , Prag'da bambaşka bir meltem - o meltemi ben bile tanımıyorum şuan- Onlarca meltem taşıyordum içimde. Mutluydum parçalarımla yaşarken, dolucaydı hayatım, oturmak,susmak yoktu, kulaklarımda hep bir müzik, ayaklarım hep birbiri ardına kayıp giderkeeen...
Bir baktım ki tek meltem oluvermişim, meltemlerimi kaybetmişim.. Tek meltem oluvermişim ama bütün meltemlerimle bir bütün amamışım, hepten farklı tek bir meltem oluvermişim.
O parçalarımla yaşarken hep hayatlarımı birbirine bağlama gayreti içindeydim. Oysaki yazıda diyordu ki, maymun kimliğimizle bir şiir grubuna giremez, filizof kimliğimizle de partide takılamazdık. Kimliklerimiz birbirine karışmamalıydı, karıştığında anlamsız bir benle karşı karşıya kalırdık. Şiir grubumdakiler senin maymunluklarına gülemez, partidekiler senin filozofvari muhabbetinden sıkılırlardı. Doğrumu bilemiyorum ama ben zaten beceremedim birbirine karıştırmayı.
Yaşam felsefem parçalardan oluşmak iken, bütünlüğümü sağlamış olmanın bocası içinde karışıverdim zamana. Bütüne vardım ben, parçalanmak isterken. Bu da olması gereken düzen, benim benim istemediğim, düzen içinde dağınık olmak istediğim.
Tekrar bölünmek gibi bir şansım yok artık, fakat bu tek Meltem'in içine doldurabilirsem küçük parçaları, belki başarırım olmayı....
Bir baktım ki tek meltem oluvermişim, meltemlerimi kaybetmişim.. Tek meltem oluvermişim ama bütün meltemlerimle bir bütün amamışım, hepten farklı tek bir meltem oluvermişim.
O parçalarımla yaşarken hep hayatlarımı birbirine bağlama gayreti içindeydim. Oysaki yazıda diyordu ki, maymun kimliğimizle bir şiir grubuna giremez, filizof kimliğimizle de partide takılamazdık. Kimliklerimiz birbirine karışmamalıydı, karıştığında anlamsız bir benle karşı karşıya kalırdık. Şiir grubumdakiler senin maymunluklarına gülemez, partidekiler senin filozofvari muhabbetinden sıkılırlardı. Doğrumu bilemiyorum ama ben zaten beceremedim birbirine karıştırmayı.
Yaşam felsefem parçalardan oluşmak iken, bütünlüğümü sağlamış olmanın bocası içinde karışıverdim zamana. Bütüne vardım ben, parçalanmak isterken. Bu da olması gereken düzen, benim benim istemediğim, düzen içinde dağınık olmak istediğim.
Tekrar bölünmek gibi bir şansım yok artık, fakat bu tek Meltem'in içine doldurabilirsem küçük parçaları, belki başarırım olmayı....
1 Ocak 2011 Cumartesi
2011-2010 dan bir fazla!
Yeni güne, yeni yıla güneşle başladım:)) Bütün yıl en günesli, en keyifli günler bizimle olsun...
Sevdiklerimle geçen bir gecenin sabahında, gecede olamayan sevdiklerimin diğer yarısı kalbimin öteki yarısındayken, HAYAT DEVAM EDİYOR,İYİ KÖTÜ YENİ BİR SENENİN BAŞINDAYKEN SONU İÇİN İÇİMİZDE ÜMİT TAŞIMAYA DEVAM...
Uzun zaman sonra şu saatte hala yatağımda olabilmek, kendimi yataktan cıkmamaya zorlama geregi duymadan keyif yapmak,hihi ve bir yandan da bu keyfi blogumda paylaşmak güzelmiş:))
Eyy güneş, dün gece içkiyle ısınan içimizi bugün sen ısıt!!!
Sevdiklerimle geçen bir gecenin sabahında, gecede olamayan sevdiklerimin diğer yarısı kalbimin öteki yarısındayken, HAYAT DEVAM EDİYOR,İYİ KÖTÜ YENİ BİR SENENİN BAŞINDAYKEN SONU İÇİN İÇİMİZDE ÜMİT TAŞIMAYA DEVAM...
Uzun zaman sonra şu saatte hala yatağımda olabilmek, kendimi yataktan cıkmamaya zorlama geregi duymadan keyif yapmak,hihi ve bir yandan da bu keyfi blogumda paylaşmak güzelmiş:))
Eyy güneş, dün gece içkiyle ısınan içimizi bugün sen ısıt!!!
31 Aralık 2010 Cuma
Aciliyetlerden sıkıldım,hayatı 'acil' yaşarken kaçırdıklarımı, göremediklerimi, görüpte zamansızlıktan ertelediklerimi sonu gelen senede bırakıp, hepsini önümdeki seneye katmak istiyorum, umuyorum, inanıyorum, başaracağım....
Bitmedi....
Geçen senenin getiri-götürü, gelen senenin -eceklerinden bahsetmeden bu sene bitmez....
Gün içinde devam-umarım-
Bitmedi....
Geçen senenin getiri-götürü, gelen senenin -eceklerinden bahsetmeden bu sene bitmez....
Gün içinde devam-umarım-
30 Aralık 2010 Perşembe
Tim Burton-Gözleri Çivili Çocuk
Gözleri çivili çocuk
Alüminyum ağacını süsledi
Hayli garipti ağacın hali
Çocuk aslında göremiyordu ki.
Tim Burton'ın yine aynı kitabından bir başka şiir. Kitapta şiirlerini çizimlerle desteklemiş ve bu videodaki karakter de aslında kitaptaki çiziminin animasyona dönüşümü. İlgimi çekti, uyumam gerekli ama Tim Burton videolarına takılmış durumdayım=))
Tim Burton-İstridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü
Evlilik teklifi bir kumsalda oldu
Düğün deniz kıyısında
Dokuz günlük balayı
Geçti Capri Adasında
Akşam yemekleri harikulad
İstridye ve balık güveç,dumanı üstünde
Damar ziyafetin tadını çıkarıyordu ki
Gelin içinden bir dilek diledi
Dileği gerçekleşti-bir bebek dünyaya getirdi.
Ama bu ufaklık bir insan mıydı?
Şey.
belki.
Ellerde ayaklarda on parmak
Kafası çalışıyor,gözleri de sağlam
İşitiyor,hissediyor da
Ama normal mi?
Pek sanmam.
Bu olağandışı doğum,bu hilkat garibesi
Kötü talihlerinin başı,sonu ve özetiydi
Kadın doktora bağırdı:
''Benim çocuğum olamaz bu.
Üzerinde okyanus,yosun,tuzlu su kokusu.''
''Kendinizi şanslı sayın,daha geçen hafta
rastladım üç kulaklıve gagalı bir kıza.
Oğlunuz yarı-istridye diye
beni suçlayamazsınız.
Deniz kenarında bir eve
taşınmaya ne dersiniz?''
Uygun bir isim bulamayınca
Ona Sam dediler sadece,Yda bazen
''Şu garip şey,hani benzeyen midyeye''
Akıllarda aynı soru,kimse cesaret edemiyor sormaya
İstridye Çocuk kabuğundan nezaman çıkacak acaba?
Thompson dördüzleri bir gün onu uzaktan gözlerken
''Midyeee'' diye bağırıp sıvıştılar hemen
Bir bahar öğle sonrası
Dışarıda unutuldu Sam ve yağmura yakalandı
Seaview ve Main'in köşesinde
Oturup izledi yağmur sularının
kanalizasyona akışını
Annesiyse emniyet şeridinde
Durmuş arabayı yumrukluyordu
İçinde büyüyen kederi
Hüsranı
Acıyı
Kontrol edemiyordu
Dedi ki''Gerçekten hayatım,
dalga geçmek değil niyetim
ama bir şey balık gibi kokuyor
ve bu oğlumuz korkarım.
Bunu söylemek istemezdim,ama yapmalıyım biliyorsun
Yataktaki sorunların için oğlumuzu suçluyorsun.''
Merhemler,kremler
Herşeyi kıpkırmıı yapan.
İksirler,losyonlar
Kurşunlu karışımlar
Denemediği şey kalmadı
Ağrılar çekip kanatana kadar kaşındı
Doktor teşhisi koydu
''Emin olamam ama
belkide derdinizin dermanı,onun kaynağında.
İstridye cinsel gücü arttırır derler
Oülunuzu yerseniz,az gelir size saatler!''
Adam parmak uçlarında yaklaştı
Sinsice odaya daldı
Alnında ter
Dilinde yalan vardı
''Evlat burnumu sokmak istemem ama mutlu musun?
Hiç cenneti düşlemiyor musun?
Ölmeyi içinden geçirmiyor musun?''
Sam gözlerini kırptı
Ama ses çıkarmadı
Babası kravatını gevşetip,bıçağını kavradı
Tutup kaldırınca oğlunu
Sam ceketine damladı
Dayayınca ağzını kabuklara
Kayıverdi boğazından aşağı
Çabucak gömdüler Sam'i deniz kıyısına
-bir damla gözyaşı,bir nefes dua-
Eve çoktan dönmüşlerdi sabah olduğunda
Tahta parçalarından bir haç mezarın başında
Kuma yazılmış bir temenni
''Kurtarır İsa''
Ama silindi hatırası
Kıyıya vuran ilg dalgayla.
Evde rahat yataklarında
Öptü karısını ve dedi ona:
''Haydı bir deneyelim.''
''Ama bu kez'' fısıldadı kadın,''bir kız dileyelim.''
Etkisinde kalarak,okumaya devam etmekte olduğum kitaptan bir bölümü paylaşmak istedim. Tim Burton yine herzaman ki gibi yapmış yapacağını,insan olmadığını,bu dünya üzerinde yaşayan ne olduğunu anlayamadığımız bir canlı olduğunu bir kez daha göstermiş bize. Filmlerini büyük bir ilgilyle takip ettiğim, yenilerini sabırsızlıkla beklediğim ve gerçekten yazarlığını-yönetmenliğini takdir ettiğim Burton'ın bu şiir kitabını isminden ve dolayısıyla Tim Burton imzası taşımasından dolayı merak ederek okumaya başladım. Karakterlerin hepsi sıradışı, ama ortak noktaları var, insan gibi düşünmek,insan gibi hissetmek. Nasıl bir canlı olurlarsa olsunlar insani yanları muhakkak var.
Küçük hikayelerden oluşuyor kitap,şiirleri okumaya başlayınca kendimi o dünyanın etkisi altına girmiş gibi hissettim. Ve bu yukarda yazdığım ise ana karakter,kitabın ismini aldığı karakter. En çok bu hikaye beni etkiledi,istridye çocuğun bu şekilde ölümünü beklemiyordum belkide.Hep iyi sonlar bekleriz ya, hele de bu tip çocuksu,şiirsel kitapta insan mutlu son olacağına kendini inandırıyor.Ama bu hikaye öyle bitmedi...
Neyse,ben yatağıma geçip birkaç bölüm daha okuyacağım....
İyi geceler bana,sana,bize...
27 Aralık 2010 Pazartesi
Hasta olup yatasım var,biryere gidemeyecek kadar olasım var. Dinlenmek için elimdeki tek şansın -ki ona şans denir mi- hasta olup yatağa düşmek olması ne acınası, trajikomik bir durum!!! Hayatimda iki kez yatağa düşecek duruma geldim, biri ödemişte proje gezisine, diğeride Kapadokyada workshop gezisine denk geldi. Ama masabaşı oturup kara duvara bakarken denk gelmez iste... Yine bir gezi planı yapıpta kandırsammı kendimi de bi hastalık izni versem kendime??? Amaç işten kaytarmak değil, amaç kendi içimdeki hasta ruhlu ev hanımlığından kaçmak. Başka türlü izin kullanamayacak bedenim, hasta ruh hastalığından kurtulmadıkça.
Enazından bi gripcik olayım, h.sonuna da denk gelse olur, yatsam elimde sümüklü mendillerimle. Ama yok işte, hep ucundan dönüyorum, ki o daha kötü, halsiz halde bütün gün konsantre olma çabası vermek...
Çizmeye devam...
Ne olurdu şu renkli çizgiler yuvarlanıverseler,aralarını dolduruverseler, resme dönüşüverseler? Üçüncü boyuta geçmek istiyorum, ikinci boyutta tıkıldım kaldım...
Enazından bi gripcik olayım, h.sonuna da denk gelse olur, yatsam elimde sümüklü mendillerimle. Ama yok işte, hep ucundan dönüyorum, ki o daha kötü, halsiz halde bütün gün konsantre olma çabası vermek...
Çizmeye devam...
Ne olurdu şu renkli çizgiler yuvarlanıverseler,aralarını dolduruverseler, resme dönüşüverseler? Üçüncü boyuta geçmek istiyorum, ikinci boyutta tıkıldım kaldım...
22 Aralık 2010 Çarşamba
14 Aralık 2010 Salı
Üniversite yıllarındaki gibi...
Uykusuzluktan gözlerimizin altı mosmorken hala yapılacak yığınla işin olduğu o üniversite yıllarında keyfini süremedim-k ..Oysaki gerçek hayatın o uykusuz ama canlı hayattan daha sıkıcı olduğunu, o dönemler bitipte yerini kölelik aldığında farkettim. Değerini bilemedim, ama dün akşam kesinlikle çok keyif aldım yaptığım şeyden. Ve ilk kez herkesin çayını alıp tv karşısına geçtiği saatte ben hala ofiste çalışıyor olduğum için söylenmedim içimden, saymadım kaderime:) Bana bir taş oldu kafama düşüpte işte bu dediğim. İşte bu!!! Ben üretmek için varım, ben tasarlamak için varım, ben güzelleştirmek için varım, ben kendim adına tüm bunları yapıp kendi iç huzuruma erişmek için varım...
Yapacağımda, hayat aynı sandalyenin üstünde kapkara geçmeyecek elbette...
7 Aralık 2010 Salı
Let's Never Stop Falling In Love-Pink Martini
When you are near, everything is clear
Earth is a beautiful heaven
Always I hope that we shine like the star
And be forever floating above
I know a falling star can't fall forever
But let's never stop falling in love.
6 Aralık 2010 Pazartesi
Autocad sıkkınlığının dışa vurduğu an
Masamdaki minik arkadaşlarım da olmasa kendimi kaybedeceğim bu autocadin içinde:)) Onlar benim yoldaşlarım, sıkıldığım ve günün ilerleyen saatlerinde kararan havayla dışarıyı izleyemememin tek eğlencesi:))
Bazen kendilerini klavyenin tepesinde, bazen ojelerimin arasinda, bazende masaya açılan A0 paftalar yüzünden yerde bulsalar da, mecburen benimleler:)
3 Aralık 2010 Cuma

Yeni bir seneye girmemize kisa bir zaman kaldi. Busefer hüzünlü değilim, zaman ne çabuk geçiyor gibi bir yorum yapamayacağım. Çünkü uzun bir sene oldu benim için, hakkını vermeli.
Seneye hiç alakam olmayan, hiç tanımadığım insanlarla hiç tanımadığım biryerde girmiştim... Prag'da.... Sanki üzerinden seneler geçmiş gibi. Dönüşüm için dört gözle beklerken, dönmemle kendimi ne olduğunu bile anlayamadığım bir kosturmacanın içinde buldum. İş aradım, iş degiştirdim, yüksek lisans derslerimi bitirdim, sözlendim, nişanlandım, hatta evlendim:))
Yani oldukça dolu, olması gerektiği kadar uzunlukta, hatta belkide daha da uzun bir seneyi atlattim, sayılır hala bitmedi:))
Yoruldum, kendime yakıştıramadığım şekilde bunaldım... Ama sonucu: kendi evimde kendi yemeğimi yapıyorum, iki kişilik bir hayat yaşıyorum, özlüyorum, eve gitmek için sabırsızlaniyorum....
Yeni sene ne getirecek busefer gerçekten bilmiyorum. Hep olacaklar planlıydı benim için, ne istediğimi veya neyi istemediğimi bildim hep. Ama şimdi bilmiyorum. Nerede çalışıyor olacağım, nerede yaşıyor olacağım, ne iş yapıyor olacagım, tatilim olacak mı, tezimi bitirecek miyim yoksa bırakacak mıyım:S Hepsi muallak benim için.. Ama kesin olan bir şey var, o da evli olmaya devam edecek olmam:))
Ofiste hayallerim muhabbeti yapmak için vakit kısıtlı, bukadar yazmakla yetinmeliyim şimdilik...
Yine güneşli bir gün, tatil havasında takılıyorum güneş tam karşımdan bana gülümserken.... Haydi devam çizmeye :))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)