18 Mart 2013 Pazartesi

Kayboluyorum, bosluga dogru...
Hani sehrin disina ciktikca once evler azalir, sonra tanidik yerler, insanlar kaybolur, bildigin hersey giderek senden uzaklasir ya, bende oyle uzaklasiyorum hayatimdan, ruhumu da geride burakiyorum. Sanki bir baska ruha, ve bedene girmis gibiyim. Anilarim var birtek 'o' benden, tabi birde olmazsa olmaz isteklerim...

'Emekli olmak için çalışmıyor muyuz?' dedi arkadaşına...
Düşündüm...
Çalışmak, hayat boyu evinden, arkadaşlarından, hobilerinden, kendinden çok daha fazla ömrünü kaplayan bu eylem, sadece 60 küsür yaşına geldikten sonra, yatıp meyvesini yemek için mi? İnsan sadece 60.ından sonrası için mi yaşıyor? Onlarca çalışan, hergün onlarca km yol kateden, balık istifi gibi tepeleme yolculuk eden bu insanlar, gençliklerini, hayat enerjilerini bu uğurda harcayan insanlar, sadece 60.ından sonrasi için mi yaşıyorlar şu gençlik yıllarını? Bunu duymak nedendir şaşırttı beni. Evet 'para kazanmak için çalışıyoruz' demedi, çoğu insanın ilk sebebi, ancak emekli olmak için çalışıyor olmak bir sebep olmamalı. Bir insan ömrünün ortalama 75 olduğunu varsayarsak, ömrün 5 te 4 ünü, geriye kalan 5te 1 için heba etmek mantık dışı. Eğer Benjamin Button gibi hayatı tersine yaşıyor olsaydık anlamlı olabilirdi...
İnsanların yaşama duydukları çıkara baktığımda, hayata fazla mı anlam yüklemeye çalışıyorum diye düşünüyorum. Hayattan herşeyi alıp cebine atma isteği, bir anlamda koleksiyonculuk tutkusu gibi... Hep biriktirirsin, onlar hep bekler çoğalarak, ne kullanabilirsin ne de elinden çıkarırsın...sadece vardır işte, tatmin edici bir şekilde.
Emeliliğime kaç gün kaldı acaba, geri sayıma başlasammı...

11 Şubat 2013 Pazartesi

Değerini bilemedim geçip giden zamanın, bilemedim nekadar uzun olduğunu dakikaların, herşey parmaklarımın ucunda, gözlerimin önünde yaşanıp giderken. Hep gittim geldim, her yaprağından toplamak istedim hayatın, sanki sonrasında binbir çiçek açan bir ağaç dünyaya getirecekmişim gibi...

Ama yapamadım, çünkü hayal ettim amaçsızca..

Amaç edinseydim gerçekliğiyle, varedebilirdim belkide..

Amaçsız gidiyorum, birçok hayalin içinde bir ağaç dalına tutunmuş, boğulmamak için... Birgün kıyıya ulaşırsam da tesadüf diyeceğim ancak...

22 Ocak 2013 Salı

Bilmediğim nekadar çok şey var,
Ve hayat öğrenmek icin nekadar kısa...

31 Aralık 2012 Pazartesi

1 sene daha, ve sonra 1 sene daha...

Bu sene de bitti iste, busefer cokta çabuk geçmedi ama yine de geçti işte. Seneye çokta güzel başlamamıştım, fakat başladığımdan çok daha güzel bir şekilde kapatıyorum (hasta yatıyor olmamı saymazsak). Çok bunalımlı, sıkıntılı (kendimden bile sıkılmış) kararsız, yanlış kararlı, hoş olmayan duygular içerisinde, anlık mutlu-mutsuz değişimler içerisinde, her iki uç noktayı da aynı anda yaşadığım, öyle bir sene geçirdim. Ama sonlara doğru sanırım herşey yoluna girmeye başladı. Artık daha mutlu, kendimden daha umutlu, severek çalıştığım işim, severek döndüğüm evim, keyif aldığım hobilerim, kendime ayırabildiğim vaktim (son 1 ay mesaileri saymazsak) vs.vs. İyi hisler var içimde, yeni seneye dair. İyi şeyler olacak, ve bu hislerimde en büyük pay da, minik bir can ile çekirdek ailemizi büyütme kararı.

...
İyi seneler hepimize...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Uçurumdan atlamadan, uçabildiğinden nasıl emin olabilirki insan?

30 Haziran 2012 Cumartesi

En son ne zaman uçurtma uçurdum gökyüzünde?
En son ne zaman kalbimde kelebekler uçuştu?
Hatırlayan varmı dudağımdan kulaklarıma uzanan o çizgiyi?
Rol yapmaktan sıkıldım,yoruldum artık.İnsanlara yalan söylemekten, her şey yolunda gibi gösterme çabasından ve bu çabayı gösterirken kendimi kandıramamakla birlikte, gerçekleri daha da fazla gördüğüm için içimde daha da yoğunlaşan bunalımı saklamak için de 2 katı bir çaba sarf etmekten çok yoruldum. Kimi niye kandırıyorum ki sanki, artık daha fazla saklayamayacağım, insanların ne düşündüklerini önemsemek için hiçte doğru zaman değil. Şuan ben önemliyim, gittikçe çıkmaza giren, çıkamadıkça da karanlığın içine gömülen ben önemliyim.Ve artık takla atmak istemiyorum, olduğum yerde hayatımı olduğu gibi göstermek ve düşüncelere kulak asmamak istiyorum.

24 Haziran 2012 Pazar

Yeşilin gökyüzü ile bütünlestiği, rüzgarın müziğini yaptığı, kuşların solistliğe soyunduğu şu mükemmellik... İşte huzur... Diyebilmek isterdim... Olması gerektiği gibi, yanımdaki insanların hakettiği gibi...
Dusunmek hep acitmali mi?
Gecmis hep ozlenen mi olmali, hep huzun mu yaratmali?
Nerede o dusunerek varolabilen insanlar?
Nerede o gecmisi yuzunde tebessumle anlatan insanlar?
Dusunen degil bos insan olmak istiyorum artik...
Dusuncelerim oyle kalabalikli, beni hep yalniz birakiyorlar:(

21 Haziran 2012 Perşembe

Siz demeye başladığım gün öğrendim ben mesafeleri. Yaş yol değildi mesafeyi koyan, para kibirdi!
Yazamıyorum...
O kadar çok düşünüyor ki beyin, parmak uçlarımdan bir kez daha var etmek istemiyor...
Konuşamıyorum...
O kadar çok düşünüyor ki bu beyin, dudaklarımdan bir kez daha duymak istemiyor...
İki elimi birbirine kelepçelemişler, anahtarı nerededir, kimdedir bilinmez...
Keşke diyorum, keşke,
Bir çiftini de beynime geçireymişler...
Ne parmaklara söz geçirmesi, ne dudakları kitlemesi...
Düşünmeseymiş hiç, ne geçmişi ne geleceği...


13 Haziran 2012 Çarşamba

17 ocakta yazmisim,yayinlamayi unutmusum:)

Sevgi iste hayati yasanilir kilan. İnsani da sevmek eylemi de sevmek. Mukavemetine bakmadan, yarinini gormeden, elinden tutacakmi bilmeden, anlik da olsa hissedebilmek. Ne anlar icin omur vermek, nekadar surecek dusunmeden. Kimsenin sevgisine ihtiyac duymasa da insan, kendini sevebilmek icin tarar saclarini, icer corbasini. Kendini sevdigi icin gosterir dusmanligini, kurar suclarini. O da sevmektendir, kendini siper etmekte.
Sevginin dusmani coksa da rakip tanimaz. Dusmanlari da dusman ise, yine sevdikleri vardir biryerde. Varsa tutunacak bir dali hayatta, sevgidir o da.

Duygusal olmayan bir alakayla sevgi konusmasi yapmak geldi icimden. O alakaya sebep olani da yazmasam daha iyi. Gercekten de alakasiz simdi :)
Hayat herzaman gokkusagi renklerine sahip olamaz, bunu elbetteki biliyorum. Ama yagmur gokkusagindan once yagar, benim dunyamda oldugu gibi once gokkusagini cikarip sonra yagmur yagdirmaz. O bile,renklerim bile tepetaklak iste.
Sorun bende, ben herseyi buyutuyorum,ortada olmayan sorunlar uretiyorum, diye kendimi avutmaya calissam da bunun dogru olmadigini da biliyorum. Benim karakterim boyle, isteklerim,uyabilecegim sartlar belli, bunlarin disina cikmaya neden zorunlu oluyorumki? Zorladim, olmuyor iste. Yine en basa geri dondum. İdeallerimi kucuk tutunca , makinalasinca mutlu olmak daha kolay biliyorum, denedim ve gordum. Ama bu donemlerimhep patlak verdi, cunku ben bu sekilde yasayamiyorum. Nefes alamadiktan sonra neden bu havayi soluyorum ben?
Hep ayni nakarati soyluyorum, ben bile bunaldim kendi sozlerimden. Ama elim kolum bagli ve bu beni deli ediyor.
Yine icim daralmaya basladi, boguluyorum, hem bogulanken hem de boganim aslinda...

4 Mayıs 2012 Cuma

Olmamam gereken zamanda olmamam gereken yerdeyim. Belkide hic tahmin etmedigim, bir okadar uzak bir yerdeyim. Ama geldim iste, o uzak yere geldim, sonu ucurummus, sozsuzlugun ortasinda kucuk bir adacikmis. Ne yana gideyim desem sonsuzluk... Tek caresi var, atlamak, sonsuza dogru yercekimine dogru cekilmek...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

30 Nisan 2012 Pazartesi

Hayatta cok seye sahip olmak degil, az seye ihtiyac duymak onemlidir!!!

19 Nisan 2012 Perşembe


Alıp başımı gidesim var ya hani, bu 3 günlük tatil bu isteğime iyi gelecek diye umuyorum. Zihnim çok yorgun, ben yordum onu, suçluyum...Kendimi nasıl buraya getirdim anlamıyorum, karakterim kabullenmeye müsait değilmiş, değildi bilirdim ama bu kadar katı olduğumu bilmezdim. Değiştim diyorum ama en büyük değişim sandığım aslında hep bende var olan şeydi. Ben kendi mükemmeliyetimdeyim, benim sınırlarım içinde olmalıydı herşey, benim mükemmel anlayışımda olmalıydı her şey..Ama olmuyor, olmuyor ve ben bunu kabullenemiyorum.
Ben bir başıma kalmaya mahkum edilmişim bence, ama kaderi tersine çevirmişim her seferinde, ve yine her seferinde kader kendi kaderini geri istemiş sanki, şimdi de olduğu gibi... Ama direnmek istiyorum, ama direnmiyorum. Yorgunum, yorgunum dedikçe daha da yoruldum, kendimden çok yoruldum, içimdeki isteklere söz geçiremiyorum. Otur oturduğun yerde diyemiyorum... Herkesin bir varoluş sebebi vardır, benimki de bu, oturmak değil keşfetmek hayatı. Ama şuan ikisi de değilim, birini iyi yapmam gerek ama bocalarken ikisinde de kaybediyorum.
Hani kafama düşmesini beklediğim taş vardı ya, onu hala bekliyorum, ama daha az umutla...
Mesafeler iyi gelir diye umuyorum, ama tersine mesafeler arttıkça zaman arayı daha da açabilir, bilemiyorum...

Konsantre olamıyorum hiçbir şeye, kendimi dışarı atasım var, şöyle bi başıma sahile inip boş boş denizi seyredesim var.

16 Nisan 2012 Pazartesi


Birini elinde tutabilme çabası vermek zor, yorucu. Ama birilerinin elinde olması da hayatı zorlaştıran. Hele bir de elindekini kaybetmek... Ama nedense hep kaybedilince anlaşılır zor olan, eline geçirmeye çalışırken de, elindeyken de daha kolay gelir her şey. Her biri doldurur zihnimizi, doluluk oranları birbirine yakın olsa da, zihin hep boş tarafını görür işte...

16 Ocak 2012 Pazartesi

Yetişemeden bir haftasonu daha geçti. Listem kabarıyor, vakit hızına hız kattıkça. Tik atabildiklerim yeni eklenenlerle pek orantılı şekilde ilerleyemiyor.

Listemde sürekli demirbaş olan da 'yazmak'... İçimden taşan cümlelerimi yazıya dökecek zamanı yaratamıyorum bir türlü. Hep öncelikler dolduruyor o kısacık günleri. Ve ben yine yazamadan, kendi içimde taşıyaraktan uykuya gidiyorum =((

15 Aralık 2011 Perşembe

Tüm petshop hayvanları için...


Sıra sıra dizilmişler, limana demirlemiş sandallar gibi. Yan yana, bir bütünün küçük parçaları, uyum içinde tüme varacak şekilde; aynı bakışlar, aynı duygularla...Bağlanmışlar birbirlerine, doğuştan değil onların aile bağları, yaşamdan. Hayatın içinde kurulmuş onların ölçülemez kan bağları.

Dilleri olsa konuşacaklar bilirim, 'özgürlük var mı' diyecekler, 'dışarıda hayat var mı'...Onların ki mecbur bırakılmış bir bağ, istem dışı, zoraki.

Dilleri yoktu ki söylesinler, kendilerine yer beğensinler. Mahkum edilmişler parmaklıklar arasına. Suçsuz mahkumiyet, güzel olmak, sevilmek onları mahkum eden. Ne acı, bilseydiler  sebep olacağını, onlarda istemez miydi bir örümceğin, bir su aygırının yerinde olmayı?

...İnternette hayvanlar için yapılan caniliklere denk geldiğim, duygu yoğunluğu yaşadığım bir an içimden geçenler....

Eskiden hani kasetçalarlar vardı. İstediğimiz zaman ileri sardırır diğer parçaya geçerdik, bazen de parça okadar hoşumuza giderdi ki geri sardırıp tekrar dinlerdik. Hatta üzerine başka şarkı çekerdik ve bazen öyle hale gelirdi ki şarkının ortasında başka şarkı başlar, birbirine karışırdı.

İşte hayatta öyle olabilseydi keşke, sıkılınca bu günü atlayabilseydik veya en güzel geçen günlerimizi geriye alıp birdaha yaşayabilseydik. Zaman bizim elimizde hayatçalar olsaydı. Kimi zaman başka bir hayatı üzerine yazıp karıştırabilseydik, heyecan yaşayabilseydik. Veya tüm kaseti silip sıfırdan yazmaya başlayabilseydik. Ama ya bant koptuğunda? Kaset birbirine yapıştırılarak tamir edilmeye çalışılırdı, ancak müzik oraya geldiğinde anlık bir kırılmaya uğrardı. Hayatta da kimi zaman kopmuyor mu zaten, evet tamiri çoğu zaman vardır ama eski kalitesinde ilerleyemez işte. Ozaman da o bantı kasetten çıkarır yerine yenisini koyardık...Sürekli sıfırlanırdık, sonsuz zaman...