Nihayet kış geldi, giderayak geldi İstanbul'a. Ve tam da günün de geldi benim için, tadını çıkarmak için elimde fırsat var. Ofisteyim, masamdayım, patronun yokluğunu kötüye kullanıyor gibi görünebilirim ancak işimi ihmal etmiyorum tabiki=) herşeyi sıraya koydum, günün sonunda planlarımı yerine getirmiş olarak ayrılacağım ofisten. Ve işte bu planlarımın ilkini şuan gerçekleştiriyorum: elimde kahvem, camın önünde masamda oturmuş pencereden yağan karı izlerken, blog okuyorum=)Bu şartlar altında yapılabilecek en güzel şey bu benim için.
Haftasonunu çok güzel, dolu bir şekilde geçirdikten sonra yine aynı rutin hayata dönmek pek hoş olmuyor. Üstelik sıcak havadan gelipte karla karşılaşmak da olmuyor malesef. H.sonu 2 günlüğüne Adanadaydık eşimle. (eşimle demeye sanırım hala alışamadım=) Tamamen yemek üzerine kurulu bir tatil ilk defa yaptım, ve sonuç:kendimi şişko hisediyorum..Doymak bilmedim, ne yemeklerine ne insanlarına. Ve oradayken tekrar düşündüm, İstanbul dışında yaşamayı. Zaten İstanbul'da yaşıyor gibi değilim, herşeyden uzak, koşturmacanın içinde kaybolup gidiyorum. Bekarlıktaki veya öğrencilikteki gibi hayatın içinde olamıyor insan. Oyüzden hep diyorum ki, başka şehirde yaşamalıyım, trafikten,kalabalıktan,anlamsız yüksek fiyatlardan uzakta. Daha az stresle ama daha fazla vakitle,kendime ve evime ayırdığım. Ve Adana buna çok uygun göründü, tabi mesleğimden feragat etmek koşuluyla. Gözüm öyle dönmüş ki, bunu bile yapabileceğimi düşünüyorum sanırım. Belki mimarlık yapamayabilirim, ama burda sanki mimarlık yapabiliyor muyuz ki?
Kafam dağıldı, yola karşı oturmanın da kötü tarafı, dağılıyorum bazen işte=) Şöyle bi yazdıklarımı baştan okudum da, yağan karşa başlayıp nasıl da adana da yaşama kaydırmışım konuyu. Başlarken sırf yazmaktı amacım zaten, konudan konuya atlamam normal=)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder