Yaşlı olmak ne garip. O duruma gelmek,sanki koşturan sen değilmişsin gibi, sanki gözleri ışıl ışıl parlayan sen değilmişsin gibi,sanki hiç genç olmamışsın gibi, sanki yaşlı olmak da bir tür insan çeşidi gibi... Hepimizin sonu aynı oysaki ( normal şartlarda tabi). Ama o gün Sanki hiç bize uğramayacakmış gibi. Doğanın kanunu bu ne yazıkki. Herkes doğar yaşar ve yaşlanır yaşadığı hayatla birlikte. Ama korkuyorim işte, yaşlanmaktan da biraz ama en çok da birine muhtaç kalmaktan. Kendi suyumu içerek, kendi banyomu yaparak, kendi faturamı yatırarak veda etmek isterim hayata. Başkalarının, hele de tanımadığım ellerde gözlerimi kapatmak istemem.
Az evvel çizim yaparken bir teyze gördüm yolda, yürüyemiyordu, ufacıktı bedeni.. Adım atabilecek bile olsa ufacıktı adım atacak bacakları. İki kişi koluna girmişti, ama kaç m yol alabilir ki??
Üzülüyorum, ama doğamız bu "yaşlanmak" . Sanki yaşlanmasinı engelleyebilirmiyimki insanların? Yine de üzülüyorum işte, en Azından bu şekilde olmamalı, insan kendi bedenini taşıyarak son güne ulaşmalı. Ama kimisi için olamıyor işte. Duygulandım teyzeme, ve onun gibilete, ve onun gibi olacaklara...
11 Mayıs 2011 Çarşamba
10 Mayıs 2011 Salı
Duygularımdan annem geçerken...
Anneler gününde çok yazmak istemiştim, ama fırsat olmadı...
Ben annemi çok özlüyorum...
'Bir tek annem olsun, bana birşey olmaz'...Böyle bir reklam müziği vardı, o çıktığı sıralar (ya da tv.de çok sık çıktığı sıralar) ben evinden uçmaya hazırlanan, ne olduğunu olacağını bilmez bir halde,sudan çıkmış kefal idim=) Her o reklam çıktığında başlardım ağlamaya, hayatımda hiç okadar annemi özlemedim,-ki daha ayrılmamıştım ondan... Okadar doğruydu ki o sözleri, annem olduğu sürece sanki sırtım hiç yere gelmez gibiydi... Bir tek yanımda o olsun, dünya yıkılsa bana dokunmaz gibiydi... Bunu 26 sene sonra evden ayrılırken anladım ( annem ameliyat olduğu zaman anlamaya başlamıştım aslında). Baba da insanın canıdır, ama anne olmasa baba olurmuydu!! Ve annem olmasa ben yapabilir miyim bu dünyada!!
Hala da bu özlemi duyuyorum, daha nekadar daha duyacağım bilmiyorum,insan alışıyormu bu duyguya onu da bilmiyorum. Ama hayatımdan tümden çıkabileceği fikri içime öyle oturuyorki. Çünkü annem kendimi bildim bileli ölümsüzdü. O hasta olmazdı, onun canı yanmazdı, o üşümezdi,o yaşlanmazdı,o yemeden de yaşardı, nefes almadan da yaşardı... Gözümde hep ölümsüzdü annem...Ama artık anladım ki değilmiş, o da hasta olabilirmiş, onun da canı yanabilirmiş...Ameliyathaneye doğru yol alırken farkettim bunu... O günden beri o artık bir fani oldu gözümde... Keşke kendi hayatımdan ona verebilsem diyorum . Kimbilir belki onun hayatı benden daha uzun olacak , bilinmez , ama yokluğunda olmak istemiyorum.
Anneciğim umarım benden daha uzun yaşar. Ne annem evlat acısı yaşasın isterim, ne de ben anne acısı yaşamak... Nasıl olacak bilmem...
Annemi buyüzden özlüyorum, ona birşey olursa ve ben yanında yeterince olamazsam diye... Onun güven dolu sözlerine, gözlerine, kollarına ihtiyacım bir ömür sürecek sanıyorum...
Kayıtsız şartsız tek sevgim, yargılamadan, sorgulamadan, doğuştan kabulüm...
Ben annemi çok özlüyorum...
'Bir tek annem olsun, bana birşey olmaz'...Böyle bir reklam müziği vardı, o çıktığı sıralar (ya da tv.de çok sık çıktığı sıralar) ben evinden uçmaya hazırlanan, ne olduğunu olacağını bilmez bir halde,sudan çıkmış kefal idim=) Her o reklam çıktığında başlardım ağlamaya, hayatımda hiç okadar annemi özlemedim,-ki daha ayrılmamıştım ondan... Okadar doğruydu ki o sözleri, annem olduğu sürece sanki sırtım hiç yere gelmez gibiydi... Bir tek yanımda o olsun, dünya yıkılsa bana dokunmaz gibiydi... Bunu 26 sene sonra evden ayrılırken anladım ( annem ameliyat olduğu zaman anlamaya başlamıştım aslında). Baba da insanın canıdır, ama anne olmasa baba olurmuydu!! Ve annem olmasa ben yapabilir miyim bu dünyada!!
Hala da bu özlemi duyuyorum, daha nekadar daha duyacağım bilmiyorum,insan alışıyormu bu duyguya onu da bilmiyorum. Ama hayatımdan tümden çıkabileceği fikri içime öyle oturuyorki. Çünkü annem kendimi bildim bileli ölümsüzdü. O hasta olmazdı, onun canı yanmazdı, o üşümezdi,o yaşlanmazdı,o yemeden de yaşardı, nefes almadan da yaşardı... Gözümde hep ölümsüzdü annem...Ama artık anladım ki değilmiş, o da hasta olabilirmiş, onun da canı yanabilirmiş...Ameliyathaneye doğru yol alırken farkettim bunu... O günden beri o artık bir fani oldu gözümde... Keşke kendi hayatımdan ona verebilsem diyorum . Kimbilir belki onun hayatı benden daha uzun olacak , bilinmez , ama yokluğunda olmak istemiyorum.
Anneciğim umarım benden daha uzun yaşar. Ne annem evlat acısı yaşasın isterim, ne de ben anne acısı yaşamak... Nasıl olacak bilmem...
Annemi buyüzden özlüyorum, ona birşey olursa ve ben yanında yeterince olamazsam diye... Onun güven dolu sözlerine, gözlerine, kollarına ihtiyacım bir ömür sürecek sanıyorum...
Kayıtsız şartsız tek sevgim, yargılamadan, sorgulamadan, doğuştan kabulüm...
Kendimi mutsuzluğa ittiğime inanamıyorum.Resmen mutsuzluğu kendime hayat felsefesi edinmişim, mutsuzluğumla mutluyum artık. Son 1 senemi düşündüm de, mutlu olmak için hiç uğraşmamışım, oysaki mutlu olmama sebep olacak okadar güzel şey yaşamışken...
Aptalım ben...
Bugün kendime karşı zalim günümdeyim galiba. Çünkü kızgınlığım en çok kendime, bu kafayla hayat boyu mutsuzluk abidesini oynarım ben. Hep böyle değildim, zıtlık da burada zaten. 1 senede değiştim ben (1,5 sene diyelim, Prag'da iken başladı herşey, ama onun suçlusu da BENDİM). Ve devam ettirdim, peki niye?
Yok yok, kafama Himalaya Dağları bile düşse dank etmiyor. Oyüzden demiştim ya, beynimi değiştirmek istiyorum. Sıfırdan yeni bir beyinle devam etsem bugünden sonraya, içine daha faydalı şeyleri koysam, gereksizleri hiç katmasam aralarına... Unutmak istediklerimi unutsam, hatırlamak istediklerimi hatırlasam... Daha akıllıca sürdürsem hayatımı, doğru adımla başlasam, yanlış adımlarımı geride bıraksam... Değişsem işte, mademki değişebildim, istemediğim şekilde, tümden değişsem, farklı hayallerle, düşüncelerle başlasam yeni hayatıma... Verdiğim savaşlar verilmiş olsa, aldığım dersler alınmış olsa, attığım adımlar atılmış olsa... 2. hayata başlasam işte, eski hayattan aldıklarımla, geride kalan verdiklerimle...
Ben sıkıldım kendimden, olmayacakları oldurma stresimden, kanatlarımdaki özlemden....
Aptalım ben...
Bugün kendime karşı zalim günümdeyim galiba. Çünkü kızgınlığım en çok kendime, bu kafayla hayat boyu mutsuzluk abidesini oynarım ben. Hep böyle değildim, zıtlık da burada zaten. 1 senede değiştim ben (1,5 sene diyelim, Prag'da iken başladı herşey, ama onun suçlusu da BENDİM). Ve devam ettirdim, peki niye?
Yok yok, kafama Himalaya Dağları bile düşse dank etmiyor. Oyüzden demiştim ya, beynimi değiştirmek istiyorum. Sıfırdan yeni bir beyinle devam etsem bugünden sonraya, içine daha faydalı şeyleri koysam, gereksizleri hiç katmasam aralarına... Unutmak istediklerimi unutsam, hatırlamak istediklerimi hatırlasam... Daha akıllıca sürdürsem hayatımı, doğru adımla başlasam, yanlış adımlarımı geride bıraksam... Değişsem işte, mademki değişebildim, istemediğim şekilde, tümden değişsem, farklı hayallerle, düşüncelerle başlasam yeni hayatıma... Verdiğim savaşlar verilmiş olsa, aldığım dersler alınmış olsa, attığım adımlar atılmış olsa... 2. hayata başlasam işte, eski hayattan aldıklarımla, geride kalan verdiklerimle...
Ben sıkıldım kendimden, olmayacakları oldurma stresimden, kanatlarımdaki özlemden....
6 Mayıs 2011 Cuma
İşte ben böyle mutluyum. Önceden de buyüzden mutluydum, hiçbir şey beni üzemezdi... Çünkü eskiden vardım. Hayatın bu kalabalığında ben de vardım. Ben ancak var olduğumu hisettigimde mutluyum. Ve varlığım da hayattan alabilmeme bağlı. Ben günleri aynı dakikalarda yaşarken değil, farklı zamanlarda yaşayabiliyorsam, ogün sonunda farkli rüyalar görebiliyorsam, farklı şeyler düşünebiliyorsam,pişmanlık duymuyorsam,hayal kurabiliyorsam, umut taşıyabiliyorsam, yolumdan sapabiliyorsam, kısacası ben aldığım haz da tamamen özgürsem yaşadığımı hisedebiliyorum. Ve bu duyguyu uzun zaman sonra tekrar hisettim. Eski 'ben'i hisettim içimde,birkaç saatliğine o oldum, kalbim attı... Sevgiyle ayakta kalmaya calışan kalbime destek oldu bu aksam saatler.. Birlikte başardılar atmayı.
Güzel bir gecenin sonunda yüzüm gülebiliyor hala:)) Arkadaş en büyük ihtiyaç hayatıma, beni canlı tutmaya!!
Güzel bir gecenin sonunda yüzüm gülebiliyor hala:)) Arkadaş en büyük ihtiyaç hayatıma, beni canlı tutmaya!!
5 Mayıs 2011 Perşembe
Güvensizlikle hayatı nekadar sürdürür ki insan? Yaşadığım yere, insanlara, kurumlara güvenemedikten sonra ne anlamı vardır ki oralı olmanın? Arkamı dönüp gitmek çok yanlış derdim, öyledir de muhakkak, ama biz sırtımızdan vurulurken, çıkar uğruna satılırken, sırtımı yaslayacak biryerim yokken arkamı dönmeye korkarken, neden durayım ki, neden çekip gitmeyeyim ki!!!
Ben küçük çaplı kafa patlatırken, kadının erkek elinde haklarından, karakterinden olmasına karşı savaş yaşarken,aslında çok daha büyüğü yaşanıyor dışarıda. İnsanların hakları birbir elinden alınıyor, yabancıya satılıyor, bizim yerimize düşünülüp, yerimize kararlar alınıyor -ki bu hakkı ellerine vermeyenlere de aynı muamele gösteriliyor.. Kimin hakkı var ki benim bu dünya üzerinde neyi yapıp neyi yapmayacağımın kararını vermeye? Benden başkasını etkilemiyorsa buna kimsenin hakkı olmamalı. Toplum olmanın kuralı buysa ben toplum oluşturmak istemiyorum. Ben medeniyetten uzak ama kendi doğrularımla yaşamak istiyorum. Ben içimdeki küçük çocuğu anlatırken kuracağım cümlede geçen kelimeleri kara listeye bakarak seçmek istemiyorum.
Devam bile edemiyorum içimdeki kızgınlığı paylaşmaya...
Ben küçük çaplı kafa patlatırken, kadının erkek elinde haklarından, karakterinden olmasına karşı savaş yaşarken,aslında çok daha büyüğü yaşanıyor dışarıda. İnsanların hakları birbir elinden alınıyor, yabancıya satılıyor, bizim yerimize düşünülüp, yerimize kararlar alınıyor -ki bu hakkı ellerine vermeyenlere de aynı muamele gösteriliyor.. Kimin hakkı var ki benim bu dünya üzerinde neyi yapıp neyi yapmayacağımın kararını vermeye? Benden başkasını etkilemiyorsa buna kimsenin hakkı olmamalı. Toplum olmanın kuralı buysa ben toplum oluşturmak istemiyorum. Ben medeniyetten uzak ama kendi doğrularımla yaşamak istiyorum. Ben içimdeki küçük çocuğu anlatırken kuracağım cümlede geçen kelimeleri kara listeye bakarak seçmek istemiyorum.
Devam bile edemiyorum içimdeki kızgınlığı paylaşmaya...
3 Mayıs 2011 Salı
Keşke herkes kendi istediği gibi görse herşeyi. Mesela bir arabaya baktiğimda, onun sarı bir vosvos olmasını istiyorsam, o bana öyle görünse, başkası onun ferrari olmasını istiyorsa ona öyle görünse... Yani madde herkes için farklı olabilse, görmek istediğimiz şekilde olsalar. Böylece sahip olmak kavramı belki de anlamsızlaşırdı. Aslında hepimiz şizofren olsaydık, olaylar, varlıklar bizimle şekillenseydi...
Sahip olamadıklarıma sahip olabilme yolları ararken aklıma gelen bir fikir işte:) İşin içinde para olmadan nasıl elde edebilirim derken işte:)))
Sahip olamadıklarıma sahip olabilme yolları ararken aklıma gelen bir fikir işte:) İşin içinde para olmadan nasıl elde edebilirim derken işte:)))
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Sürekli eskileri özlüyorum. Ama özlediğim şey kişiler değil,öyle olsa onları tekrar görme şansı yaratırdım. Özlediğim şey mekanlar da değil, öyle olsa o mekanları ziyaret ederdim. Ben geri dönmeyecekleri için özlüyorum. Aynı kişilerle aynı mekan da olsam da o 'an' ları tekrar yaşatamayacak olmak bende özlem yaratıyor. 'Ya içindesindir zamanın ya da dışında' diye bir mısra yada bir şarkı, ya da öyle bir şey vardı işte. Herneyse, ben hep zamanın dışındayım, içinde olabilmeyi de başardığım zamanlar vardı,ama artık değil, belki ilerde....
27 Nisan 2011 Çarşamba
26 Nisan 2011 Salı
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır, katılıyorum doğrudur. Ama her başarılı kadın da arkasında bir erkek olmayandır.
Öyledir tabi, başarı evin dışında geçen vaktin, içinde geçen vakte oranının büyük olması ile gerçekleşen durumdur -ki erkek bunu kabullenmekte zorlanır.
Enazından benim fikrim, gördüğüm budur. Kadın, erkeği herzaman itici güçtür, onunla gurur duymak ister, onu övmek ister, ileride olduğunu görmek ister. Bir şekilde onu başarıya doğru iter. Ama erkek? Kadının başarısından gocunmak değil burda anlatmak istediğim, gocunur ya da gururlanır, orası erkekten erkeğe değişir. Ama kadının hayatında sürekli bir engel rolündedir. Bu Türkiye için daha çok geçerli belki de, biz de kadının haketmediği bir yer vardır -ki buna da günümüz 'modern' kadını savaş içindedir. Ve bu durum, yine günümüz kadınlarının aile yaşantısındaki çalkantıların da başlıca sebebidir.
Mutsuzuz, seçim yapmak zorunda bırakılarak, ve seçimimizi ileri adım atmaktan yana kullanarak kendimizi yalnız bir hayatın içinde sürüklemeye zorlayan sebeplkerden ötürü mutsuzuz. Böyle mi olmak zorunda ki, yalnız ama hayatta başarılı ya da çift ama evinde başarılı olmak mı? İkisini de yaşamak zor mudur ki?
Bu tip düşünceler içindeyim, tıpkı sürekli feminist düşünceler içinde olduğum gibi. Kabullenememekteyim dünya üzerinde kadının zoraki rolünü. Hayata geliş nedenimiz aynı kalıplar içine sokulmamalı, her kadın gibi görülmemeli her kadın. Hepsi ayrı birer kadın, hakları olan birer birey. Roller dağıtılmamalı onlara, daha göbekleri ayrılırken analarından. Amaçları doğrultusunda rollere bürünebilmeli her birisi, kadın diye çıkmamalı engeller, sebep insani kabiliyeti olmalı başarısızlığının. Kadın diye daha az nefes almamalı, daha çok susturulmamalı, daha az haketmemeli, , daha çok acı çekmemeli, daha az gülmemeli...
Kısacası,yaşadığı hayatta çıkıyorsa engeller karşısına, sebebi cinsiyeti olmamalı insanlığı olmalı.
Doluyum, kadın haksızlığına karşı oldukça doluyum, yazacak şeylerim çok...
22 Nisan 2011 Cuma
İçimde çağlayanlar akıp giderken, dışarıdan durgun bir göl gibi öylece durup durarak geçiyor hayatım (artık). Bir şeyler değişmeli diyorum sürekli, o çağlayan taşıp akmalı parmaklarımın ucundan, beynimin içinden, göz bebeklerimden. Ama tıkanıp kalıyor tam coşup gidecekken.Bir dönüm noktası arıyorum kendime, aslında var, sürekli söyleyip durduğum kendime. Ama o gün geldiğinde de içimdeki ateşin parlayamamasından korkuyorum. Şimdi bahanem varken değişecek zaman için, bahanemin zamanı gelipte herşey aynı düzen(sizlik)de devam ettiğinde bahanem olmayacak artık. Yeni bahane de üretilmeyecek, cesaretim kırılacak sadece. Oyüzden korkuyorum, oyüzden atağa geçmeliyim diyorum, oyüzden kendimi adamalıyım, oyüzden değerlendirmeliyim an'larımı...
Uykum geliyor olsa da üretmek istiyorum, gidenlerin gelenlerden fazla olduğu bir günü daha geride bırakmak istemiyorum. Artıya geçmeliyim artık, tabi önce fitlemek gerek gelen-gideni...
Uykum geliyor olsa da üretmek istiyorum, gidenlerin gelenlerden fazla olduğu bir günü daha geride bırakmak istemiyorum. Artıya geçmeliyim artık, tabi önce fitlemek gerek gelen-gideni...
20 Nisan 2011 Çarşamba
13 Nisan 2011 Çarşamba
Sanırım telefon etme fobime karşılık yukarıda biryerlerden sınama altındayım. Hayatimda hic gün içinde bukadar telefon etmedim, hiç birini bukadar ısrarla aramadım. Ama işte birilerinin ( büyük ihtimal bütün arkadaşlarımın ) ahı tutmuş olmalı - ki iki gündür en az 20 kez aramama rağmen adama ulaşamıyorum!! Sanki devlet başkanı gibi, bukadar mı ulaşılmaz olur bir site yöneticisi? Zaten anket yapmak için yardimini isterken " örneğini gönderin, yönetim kuruluyla görüşeyim" diye yanıt almak yeterince şaşırtmışken beni... Artık sitelerde de milletvekilligi gibi ufak çaplı bir başkanlık sistemi söz konusu olmalı. Küçük şehirler kuruyoruz derken doğru söylüyorlarmış, şehir icinde şehir ülkesine dönmüşüz.
Herneyse, evet sınanıyorum diyordum!! Ama bu beni yıldırmayacak :))
Herneyse, evet sınanıyorum diyordum!! Ama bu beni yıldırmayacak :))
8 Nisan 2011 Cuma
30 Mart 2011 Çarşamba
24 Mart 2011 Perşembe
Çok sıkıldım, hayatımda olup biten, çevremde dönüp duran, kulağıma çığıran herşeyden sıkıldım.. Belki malum dönemde olmamdan belkide gerçekten sıkıldım işte. Neyseki yeni hobilerim var gün için de bana heyecan yaşatan, dikiş ve fotoğraf!! Sürekli yapacaklarım, yapmakta olduklarım hayali kuruyorum onlara dair. Bundan 1 sene sonra hayalimin adımlarını atmış olmayı umuyorum. Yoksa bu hayat bu koltukta geçmez. Geçer de geçmez. Ben geçiremem.Öyle işte. Bukadar.
17 Mart 2011 Perşembe
16 Mart 2011 Çarşamba
Alo Alooo!!!
Telefonla aram yok napim, sevmiyorum işte, elime o telefonu alıpta konuşmak zor geliyor. Pek tembel biri değilim ama telefon konusunda tembelim galiba. Biryeri arayacağım zaman önce ne söyleyeceğimi,nezaman arayacağımı, nerde konuşacağımı bıdı bıdı gibi birtakım şeyleri halletmeden tuşlayamıyorum rakamları. Çevremdekiler bunu anlayamıyorlar muhakkak, hepsi sağolsun benim gibi olsalardı herhalde tek duyduğum ses kendi iç sesim olurdu.
Kabulleniyorum arama tembeli olduğumu, ama kabullenmek de beni aklamamalı aramama suçum için. Zorlasam diyorum, hiç o bıdı bıdı şeyleri düşünmeden hemen tuşlasam arasam herkesi diyorum, ama bunu derken bile düşünüyorum aslında.
Aşacağım, aha da buraya yazıyorum işte. Zaten konuyu açma sebebim bu, yazılı olarak belgelemek kendime.
Kabulleniyorum arama tembeli olduğumu, ama kabullenmek de beni aklamamalı aramama suçum için. Zorlasam diyorum, hiç o bıdı bıdı şeyleri düşünmeden hemen tuşlasam arasam herkesi diyorum, ama bunu derken bile düşünüyorum aslında.
Aşacağım, aha da buraya yazıyorum işte. Zaten konuyu açma sebebim bu, yazılı olarak belgelemek kendime.
15 Mart 2011 Salı
10 Mart 2011 Perşembe
Harbi erkek çocuğu gibiyim bugün yaa,her lavaboya girişimde -ki bugün çok içtim galiba biraz abarttım bu işi- kendime bakmak zorunda kalıyorum aynada,wc küçük olunca ellerime bakmakla geçmiyor zaman,ve bir erkek çocuğuyla göz göze geliyorum. Ofisteki arkadaşlarım kusura bakmayın, göz zevkinizin biraz içine ediyorum bugün. Söz yarın değişicem!!
Kilom küçük bedenime fazla geliyor!!!
Çok soğuk hava, çok çirkinim, ha birde şişkoyum artık. Evet evet artık böyle hisediyorum, üstüne üstlük sabah evden çıkmadan tartılma gibi bir harekette bulundum ki, iyice oturdu içime. 55 kiloyum artık,şaşkın ve kızgın (kendime) ve neyapacağımı bilmiyorum. Gelen gitmiyor ki, yaştan mıdır, bütün gün yiyip içip oturmaktan mıdır, öyle öyle. İşe başlamadan önce bukadar değildim ki,max 52 idim ki o benim için çoktu bile. 3 kilo çok görünmüyor yazınca ama,hepsi tek bir bölgede toplanınca öyle görünmüyor işte. Acil kurtulmalı bu fazlalıklardan, ne yapmalı bilmem ki.Bütün gün ofisteyim, eve varıyorum en erken 8 de. Yorgun ve argın iken spor yapacak hal mi kalıyor ki bende? Yok yok bu hayat böyle geçmez bunu biliyorum zaten,azıcık sabredeyim şu tez bitsin diye ama geri dönüşü olamayacak duruma gelmekten de korkmuyor değilim. Yemekten de vazgeçemiyorum ki,günün tek eğlencesi birşeyler yemek ofisteyken, o da olmazsa tamamen makina gibi çizen bir yaratık haline gelirim. Zaten kısmen o haldeyiz ne diyim. Ben ne okudum da bu hale geldim diyorum kendime, okumasamıydım da diyorum ama tabi pişman değilim. Her şeye rağmen değilim işte, sevgimi içime gömüyorum (mesleğime olan sevgimi yanlış anlaşılmasın) (ha tabi hayata olan sevgimi de içime gömmek zorunda kalıyorum)...
Neyse, açlık çekiyorum şuan, yemeği azaltınca da böyle oluyor işte, açlk hissini de özlemişim hani,acıkmaya fırsat verdim karnıma bugün=) ama dayanamayacağım, bir kase nesfit idare eder beni herhalde (umarım).
Hadi ben yemekteyim...
Neyse, açlık çekiyorum şuan, yemeği azaltınca da böyle oluyor işte, açlk hissini de özlemişim hani,acıkmaya fırsat verdim karnıma bugün=) ama dayanamayacağım, bir kase nesfit idare eder beni herhalde (umarım).
Hadi ben yemekteyim...
9 Mart 2011 Çarşamba
Biraz Kar Biraz Ben...
Nihayet kış geldi, giderayak geldi İstanbul'a. Ve tam da günün de geldi benim için, tadını çıkarmak için elimde fırsat var. Ofisteyim, masamdayım, patronun yokluğunu kötüye kullanıyor gibi görünebilirim ancak işimi ihmal etmiyorum tabiki=) herşeyi sıraya koydum, günün sonunda planlarımı yerine getirmiş olarak ayrılacağım ofisten. Ve işte bu planlarımın ilkini şuan gerçekleştiriyorum: elimde kahvem, camın önünde masamda oturmuş pencereden yağan karı izlerken, blog okuyorum=)Bu şartlar altında yapılabilecek en güzel şey bu benim için.
Haftasonunu çok güzel, dolu bir şekilde geçirdikten sonra yine aynı rutin hayata dönmek pek hoş olmuyor. Üstelik sıcak havadan gelipte karla karşılaşmak da olmuyor malesef. H.sonu 2 günlüğüne Adanadaydık eşimle. (eşimle demeye sanırım hala alışamadım=) Tamamen yemek üzerine kurulu bir tatil ilk defa yaptım, ve sonuç:kendimi şişko hisediyorum..Doymak bilmedim, ne yemeklerine ne insanlarına. Ve oradayken tekrar düşündüm, İstanbul dışında yaşamayı. Zaten İstanbul'da yaşıyor gibi değilim, herşeyden uzak, koşturmacanın içinde kaybolup gidiyorum. Bekarlıktaki veya öğrencilikteki gibi hayatın içinde olamıyor insan. Oyüzden hep diyorum ki, başka şehirde yaşamalıyım, trafikten,kalabalıktan,anlamsız yüksek fiyatlardan uzakta. Daha az stresle ama daha fazla vakitle,kendime ve evime ayırdığım. Ve Adana buna çok uygun göründü, tabi mesleğimden feragat etmek koşuluyla. Gözüm öyle dönmüş ki, bunu bile yapabileceğimi düşünüyorum sanırım. Belki mimarlık yapamayabilirim, ama burda sanki mimarlık yapabiliyor muyuz ki?
Kafam dağıldı, yola karşı oturmanın da kötü tarafı, dağılıyorum bazen işte=) Şöyle bi yazdıklarımı baştan okudum da, yağan karşa başlayıp nasıl da adana da yaşama kaydırmışım konuyu. Başlarken sırf yazmaktı amacım zaten, konudan konuya atlamam normal=)
Haftasonunu çok güzel, dolu bir şekilde geçirdikten sonra yine aynı rutin hayata dönmek pek hoş olmuyor. Üstelik sıcak havadan gelipte karla karşılaşmak da olmuyor malesef. H.sonu 2 günlüğüne Adanadaydık eşimle. (eşimle demeye sanırım hala alışamadım=) Tamamen yemek üzerine kurulu bir tatil ilk defa yaptım, ve sonuç:kendimi şişko hisediyorum..Doymak bilmedim, ne yemeklerine ne insanlarına. Ve oradayken tekrar düşündüm, İstanbul dışında yaşamayı. Zaten İstanbul'da yaşıyor gibi değilim, herşeyden uzak, koşturmacanın içinde kaybolup gidiyorum. Bekarlıktaki veya öğrencilikteki gibi hayatın içinde olamıyor insan. Oyüzden hep diyorum ki, başka şehirde yaşamalıyım, trafikten,kalabalıktan,anlamsız yüksek fiyatlardan uzakta. Daha az stresle ama daha fazla vakitle,kendime ve evime ayırdığım. Ve Adana buna çok uygun göründü, tabi mesleğimden feragat etmek koşuluyla. Gözüm öyle dönmüş ki, bunu bile yapabileceğimi düşünüyorum sanırım. Belki mimarlık yapamayabilirim, ama burda sanki mimarlık yapabiliyor muyuz ki?
Kafam dağıldı, yola karşı oturmanın da kötü tarafı, dağılıyorum bazen işte=) Şöyle bi yazdıklarımı baştan okudum da, yağan karşa başlayıp nasıl da adana da yaşama kaydırmışım konuyu. Başlarken sırf yazmaktı amacım zaten, konudan konuya atlamam normal=)
8 Mart 2011 Salı
Saat 11 olmak üzere, yine ancak vakit ayırabilmiş ve bloğuma üç beş bir şeyler eklemişim. Biryandan kapatılan bloglar ve daha nice aydın sitelerin ve 'sırada ne var' sorularının burukluğuyla, yazmak istedim işte. Herzamankinden daha açık ve net beni anlatan kelimelerle kapatmak istedim günü.
Son 1 saate girmek üzereyim ve zaten haftalardır kafamın içinde dönüp duran planları bir devir daha döndürmekle meşgulüm. Karar aldığımı sanarak, kendimi avutma sürecimin sonuna yaklaşıyorum. Ancak, sona doğru ilerlerken asıl vermem gereken karar sürecine doğru yol alıyorum.
Açık olacaktım kendime...
İşten ayrılma kararımı zaten vermiştim. Ama hep uzak birzaman gibi görünen güne artık çokta uzun bir zaman kalmadı. Ve ben ondan sonrasında, (inşallah yüksek lisansı bitirebildiğimde ne yapacağımın kararını henüz verebilmiş değilim. Şuan yaptığım işe başka koşullar altında devam ediyor olabilirdim,ancak...Şartlarım buna elbet zorlayınca izin verse de, ben artık zorlama hayat istemiyorum. Yaşım hala fazla ilerlememişken (birşeyler için geç olcak kadar) daha kolay ve uzun yaşamalıyım geçirdiğim her günü.
Şuanki yazma koşullarım devam etmemi engelliyor.Sonra devam edeceğim...(bu lafı hep eskiden günlük yazarken kullanırdım)
Son 1 saate girmek üzereyim ve zaten haftalardır kafamın içinde dönüp duran planları bir devir daha döndürmekle meşgulüm. Karar aldığımı sanarak, kendimi avutma sürecimin sonuna yaklaşıyorum. Ancak, sona doğru ilerlerken asıl vermem gereken karar sürecine doğru yol alıyorum.
Açık olacaktım kendime...
İşten ayrılma kararımı zaten vermiştim. Ama hep uzak birzaman gibi görünen güne artık çokta uzun bir zaman kalmadı. Ve ben ondan sonrasında, (inşallah yüksek lisansı bitirebildiğimde ne yapacağımın kararını henüz verebilmiş değilim. Şuan yaptığım işe başka koşullar altında devam ediyor olabilirdim,ancak...Şartlarım buna elbet zorlayınca izin verse de, ben artık zorlama hayat istemiyorum. Yaşım hala fazla ilerlememişken (birşeyler için geç olcak kadar) daha kolay ve uzun yaşamalıyım geçirdiğim her günü.
Şuanki yazma koşullarım devam etmemi engelliyor.Sonra devam edeceğim...(bu lafı hep eskiden günlük yazarken kullanırdım)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)