24 Aralık 2009 Perşembe

''Aşık olmayana aşk kuru bir kelimeden ibaret.Yarı palavra,yarı safsata.Aşık olmayan bunu anlayamaz,olansa anlatamaz.Öyleyse nasıl söze dökülebilir aşk,kelimelerin hükmünü yiyirdiği yerde?,,

Evet bu kitabı okudukça birçok cümlenin,satırın,hatta paragrafın altını çizmek istiyorum.Aşk'ı anlatıyor,iki karşı cins arasındaki olanı değil,cinsiyet ayırt etmeksizin olan aşkı,bu dünyada var olan her şeye karşı olanı,bu dünyadan sonrasında sahip oluncaklara duyulan aşkı,maddi manevi herşeyi...

Kaptırdım kendimi kitaba iyice,okudukça okumak istiyorum.Şu yaban ülke de kendi dilimde elime geçen tek kitap diye başladığım bu kitap,şimdi mecbur kalınarak başlanmışlıktan çok merak duyularak okunan bir kitap halini aldı benim için.

Elif Şafak,okuduğum bir kitabından sonra (isim vermek istemiyorum) asla bir başkasını okumam dediğim feminist yazar hissi uyandıran kişiye ait bu kitap,belki de yazara duyduğum antipatimi değiştirmiş olmalı,en azından bu kitap için kesinlikle bunu söyleyebilirim.Belki de anlatılanlar bana yabancı gelmediği için,Şems'in doğrularını,kurallarını kendi doğrularıma paralel bulduğum için,en azından benim kabul sınırlarım içinde olduğu için sevdim,bilemiyorum.Ama kitap hala devam ediyor,bitirdiğimde de yorumlarımı hak ediyor sanırım.

Devamı sonra,bitirdiğimde...

18 Aralık 2009 Cuma

Özleme doğru 'gelmek' gitmemek...

Giden olmayı hiçbir zaman sevemedim,ne gitmeyi seviyorum ne gitmelerini.Neden gitmek diye bir kelime var ki sanki,hep gelsek keşke.

İşte yine bir gidiş daha,tıpkı İstanbul'dan da gidiyorken olduğum gibiyim,ne istediğimi bilmez,ne kalmak ne gitmek istemez bir durumdayım.Tüm bu gidişlere olan nefretimin sebebi,alışmak.Hem de çok çabuk alışmak,ve alışkanlıklardan kolay kopamamak.Buraya da alıştım şaşırtıcı bir şekilde.Beklemezdim alışacağımı,bu seferki alışma sürecim daha uzun oldu ama olmasını da beklemiyordum hiç.O kadar ki bana uzak bir yaşamdı buradaki yaşam.Yine de alıştım işte,şu dört duvar 10 m2 bile olmayan odada 2 kişi kalmaya,sandalye dışında oturacak biryer olmadığı için bütün yurttaki zamanımı bu sandalyeyle geçirmeye,dışarıdaki dondurucu soğuğa,hayatın büyük çoğunluğunun yer altında metrodan metroya kendimi aktarmakla geçmesine,bazen gündüzü hiç yaşayamadan saat 4 te havanın kararmasına,chinesse'lerin garip dillerine,partilere,ve daha sayılabilecek ancak lafı uzatmanın anlamı olmadığı birçok şeye de alıştım.

Özlemlerim daha büyük aslında,burada sahip olamadığım çok özlemim var,'gitmek' için can atmama sebep olması gereken.Ama nedense artık can atmıyorum,hayatın akışına kendimi serbest bıraktım.Buradayken burada olmayı,döndüğümdeyse orada olmayı seveceğim. Ve buradayken orayı özlerken, oradayken de burayı özleyeceğim,bu kaçınılmaz bir şey. Özlediğin yere gitmek istersin,gittiğin yerde de geldiğin yeri özlersin.Bunlar hep birbirinin ardından geliyor,zaten hisettiklerimiz sayesinde yaşıyoruz,ve bunlar da hisettiklerimizden birkaçı.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Neden bahsedecektim?

AŞKın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk
Ya tam ortasındasındır,merkezinde,
ya da dışındasındır,hasretinde...

AŞK kitabından alıntı...

Aşk üzerine yazılan söylenen çizilen herşey.Sanki hayatın bundan ibaret olduğuna inanırmış gibi konuşuyor herkes,ama öyleymiş gibi davranmıyor.Bense öyleymiş gibi konuşmayı sevmem ama öyle olduğuna inananlardanım,üzerine yazmayı sevmesemde yazarım,çünkü herşeyin ucu ona çıkıyor.Şuanda bile aslında yazmak istediğim konu başkaydı,nerden aklıma geldi şu 'aşk' kitabındaki satırlar bilmiyorum,ama konumu tamamen başka taraftan çekti çıkardı.Belkide üzerine yazmayı özledim,hep kendi içime döndüğüm için olsa gerek,onu unuttum biran.Oysaki zaten hep varolan hisettiğim birşeyken...

Herneyse,başlamak istediğim konuya geri dönme vakti,vakit...Yine hatırlattı kendini bana,geçmek bilmeyen zaman,gelmesini sabırsızlıkla beklediğim,istediğim zaman...Gün saymak,geriye doğru saymak zamanı hızlandırmıyormuş,sayılı gün çabuk geçer sözü benim için anlamını yitirdi çoktan.Sayılmayan günler,sayılamayan günlerden konuşmak gerek.Uzun gelen,geçecek diye ümit edilen ama birtürlü içinden çıkılamayan günlerden...

Evet hasretle söylenen sözler bunlar,yoksa zamanla alıp veremediğim şey onun geçmemesi değildi,hep hızlı adımlarından şikayetçiydim ben.Ama hasret...Sabır'ı -sız latan hasret,dayanmayı dayanılmaz yapan mesafeler...

Bugün melankolik meltem olarak merhaba dedim güne,ne fark vardı diğer günlerden bilmem,sadece yeni bir gün işte,dönüşe biraz daha yakın bir gün hemde,ama daha sıkıntılı nedense.Neyseki bitmesine 1 saate yakın zaman kaldı,belki yarın daha güzel başlayacak.Hoş,sabahın köründeki ders için uyanmak -ki öncesinde gecenin bilmem kaçında uyuyunca çok zor oluyor- günü nekadar güzel kılabilirse.

Ben sanırım hala başlamak istediğim konuda değilim.Hala kendimdeyim,yazmak istedğimse oradaydı,bende değildi.Herneyse,belkide şuan uygun zaman değilmiş,içimi dökmeliymişim biraz.Döktüm...Bitti...

Amsterdamlı bisikletler...

Sanırım içimdeki benden çıkıp benin içinde oluşanlardan bahsetmeliyim birazda.Gördüklerim ve o an içinde ilgilendiklerimden yada hala ilgi alanıma girmekte devam edenlerden.Bunlardan ilk başlangıcı daha sıcağı sıcağına gördüğüm birşey.
Bisikletler...
Aslında herzaman gördüğüm, bildiğim, basit,çocukluktan,büyüklükten,aitten birşey.Ama onlarla yaşamak,hayatı iki tekerlek üzerinde dolaşmak,ona hayat vermek,hayatları onun üzerinde taşımak...Bunları daha yeni gördüm diye sanırım,yazmak istedim.Hayat defterimde onlara da yer vermeliyim dedim.
Amsterdam da hayat bu bisikletlerin üzerinde geçiyor.Trafik derdi yok,trafik kazası yok,park etme derdi yok,benzin yok,para harcamak yok (belki tekerleği patlarsa,freni bozulursa vs.) Harika birşey bence,yaşamıma orda devam etme isteği uyandıran en önemli etken belkide.Neden bizde de yok dedirten birşey.Okadar güzel ki,insanlar bisikletilerini herşey için kullanıyorlar,çocuklarını taşıyorlar,onları kendilerine özgü süslüyorlar,gencinden yaşlısına kadar herkesin altında bir bisiklet.Yollar özel olarak onlar için düzenlenmiş,trafik ışıkları,yaya geçitleri,herşeyleri düşünülmüş.Peki ya bizde bu olabilirmi?Bu saatten sonra imkansız tabiki,kaldırımı bile olmayan yollarda bisiklet için yol açmak...
Hayatı çok rahat yaşıyorlar şu iki tekerlek sayesinde,gece mini elbisesiyle bardan çıkıp evine giden bayan,gündüz ayağında topuklularıyla işine gidiyor yine aynı bisikletle.
Bizde olmayıpta onlarda olan ve bizde de olmasını istediğim nadir şeylerden biri olsa gerek bu.Bizde olupta onlarda olmayanları ise çok fazla,sadece ulaşım rahatlığı bile dolduramaz bu boşluğu bana göre...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Bilmeli miyim bu karışımın içinde hangi maddeler olduğunu?

Evet,nerde kalmıştık,aslında belkide daha başlamamıştık demeliyim.
Hayat burada bıraktığım yerde kalmadı,devam etti,şuan oturduğum sandalyeye kadar götürdü beni.Rahat mıyım?Hayır elbette değilim,benim olmayan bir dünyada,benim olmayan dört duvar arasında,benim olmayan bir sandalyenin tepesindeyim.Benim olanlarsa,henüz beklemedeler, yakın zamanı beklemekteler,tıpkı benim de beklediğim gibi,tıpkı benim de istediğim gibi...

Anlamak zor olmalı bu cümleleri,belki benim için de zor olmalı,kalan hayatıma geri döndüğümde hatırlamakta güçlük çekeceğim hayatı anlamak...Ama içindeyim şuan,yaşıyorum şuan,ama his etmiyorum şuan,istemiyorum şuan...

Biryerlerde bir yanlış olmalı,veya herşey doğru olmalı,ama hangisi olmalı,bilemiyorum.

Bekliyorum,doğru olan yakın geleceği,dışındayım şuan,yaşamıyorum şuan ve istiyorum şuan...
Yumdum gözlerimi...
...Yumulu gözkapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu gözkapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orada hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan.
Göçebe hayata yerleşmek istiyorum.
Göçebe kıyafetlerimi giyip,
yerleşik evimde dünü beklemek istiyorum...
BANA 'BİR' GÜN GEREKİYORSA
O YARIN OLMALI;
HAYALİNİ KURMAK İÇİN,
O HAYALİN İÇİNDE YAŞAMAK İÇİN...

1 Kasım 2009 Pazar

Bir an'da,gelip henüz geçmeyenlerden...

Hani isyanım vardı zamana,
yetişemiyordum,yürüyemiyordum onunla
o hep öndeydi,bense geride kalan.
İsyanımdı ya,yine mutluydum da ama
onu takip etmeye,peşinden koşmaya alışıktım ben
onunla yaşıyordum,gerisinde ben
önümde o...
Çünkü hayat devam ediyordu
ve ben o hayatın içindeydim,mutlu...

Ve şimdi...
O hep istediğim şey vardı ya
hani ben kazanacaktım
geride kalan o olacaktı
önde gidense ben...
İşte oldu...
Ama okadar geride kaldı ki,
artık takip edecek kimsem yok
önüm açık
önüm bomboş
Hayat artık geride devam ediyor,
buradaysa sadece boşluk
bana yetiştiği an'a kadar koca bir boşluk,
hem hayatımda,
hem yüreğimde-
özlemle bekleyen...

6 Ocak 2009 Salı

Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.

29 Aralık 2008 Pazartesi

zaman-la eklenen kıvrımlar ve değişim...

Sorgulayan hayat,sorgulayan geçmiş,varolmamış gelecek,ve şimdi..
Şu dakikalarda nedir o kıvrımların arasında dolaşan sivri kulaklı yaratık?O kıvrımlar,o kendinden bezmiş,büzülmüş,girişi çıkışı belirsiz-yakalanamayan kıvrımlara nedir bu hayatı daha kıvrılmış hale getirten?Ritmik,bazen monoton bazen değişime ayak uyduran o çarpıntılara kadar inen şey.Kıvrımlardaki baş dönmesi; o çarpıntılara,bir yükseltip bir alçalan,bir büyüyüp bir küçülen balona hava verirken,birbirini kovalayan iki zaman dilimi de daireler çiziyor.
Değişim hep varolan şey,en büyük gerçek,en tartışmasız olanı..'Değişmez' derken hayat yalan söyler,onu dediği anda bile değişmiştir aslında birşeyler.O zaman dilimi,o zaman diliminin içindeki akrep ve yelkovanın bile birbirleri için duydukları açı değişmiştir.Öyleyse varolduğuna inandığım şeyler neden değişmesin ki?Onlar o kıvrımlar arasında dolaşan,sahip olduğum ama asla dizginleyemediğim şeyler,neden yolunu kaybetmesin ki?Sonu 4 odalı ''hayatlık''a çıkan o yoldan neden geri dönmesinlerki?
Sorgulayan geçmiş,dün yapamadıklarımı,bugün yapamayacaklarımı sorguluyor.Yarın belki de herşey şuanki gibi olmak zorunda olmayacak.
Bir film oynuyor gözlerimin önünde,kısa metraj,aralarda reklamlara rastlıyorum,hani şu öğüt verme bahanesiyle birilerini hayatımıza sokma güdüsü taşıyan türlerden.Kimi zaman aldanıyorum o reklamlara,film devam ettiğinde birsüre etkisi üzerimde oluyor,konsantre olamıyorum.Fakat o heyecanlı sahneler beni kendime getiriyor,sürüklüyor beni.Ve tam 'ya sonra' derken yeni bir reklam daha.Gel-gitler yaşıyorum bu kısa metraj film süresi boyunca.

sevgi üzerine...

Sevgi aynıydı heryerde;denize bakarken,toprağa basarken,hayatının başındaki kahkahaları dinlerken,5 sıcak teni parmaklarının arasında hisederken,ağzına sırayla lokmalar dizilirken,para isterken...
''hayatlık'' a doğru yol alırken,soluk alıp verirken ve yeni soluklar eklenirken,telefon beklerken-telefon ederken,sessizliğin içinde iki kalp atarken...Hep sevgi aynı yerde,kalpte.Bazen küçülür de görülmez bir hale gelir,fark edemezsin,bırakıp gitti dersin,ama o aslında oradadır,olması gerekendir,bir tozdur orada sadece,üflersin gider ve sonra ufak bir rüzgarda geri gelir,ama yine orada ve ''toz'' dur.Bazen de gökyüzü gibidir,alabildiğine büyük,her yanını sarmıştır.Üflesen üfleyemezsin,çekip kolundan götüremezsin,o hep soluduğun havadır.
Sevgi işte...
His aynı his,değişense paylaşmak istediklerimiz o sevgiyle.Kimiyle oyuncağımızı paylaşmak isteriz,kimiyle yemeğimizi,kimiyle sadece birkaç kelimedir o oan için paylaşmak istediğimiz,kimiyle anılarımız,hayallerimiz.Kimiyle doğuştan paylaşmışızdır kalbimizi,son nefesimizde bile hala aynıdır sevgimizin büyüklüğü,kimiyle ise konuşurken-konuşabilirken başlamışızdır paylaşmaya anılarımızı,hayallerimizi,yemeğimizi,belki oyuncağımızı,kelimelerimizi hatta cümlelerimizi,kalbimizi...Tüm hayatımızı...Ve artık sevgi ''aşk'' olmuştur...
Sevgi aynı sevgi...
Kalp aynı kalp...
Değişen tek şey paylaştıklarımız o sevgiyle
Ve sonunda ''aşk'' sevgiyi diğer sevgilerden ayrı kılan.


Akıtırmı yağmur bir fincan su
Akıtırmı ayaklarımın ucuna hayatımı
Bir küçük damlayla büyür hayallerim
Acıdır o içimde biriktirdiklerim
Büyürüm
O da büyür
Akıtır yağmur damlalarını yüzüme
Büyütürüm
Büyütür yağmur...


Susar notalarım,koşmaz ayaklarıma
Susarım
Yağdırırım notalarımı ayaklarımın ucuna
Sallarım beşiğimde,bir avuç suda
Yüzdüremem
Bilmezlerki yüzmesini,
elele verip cümleler kurabilmesini...
Akıtır yağmur damlalarını önüme
Ayaklarım kalkmaz olur yerinden
Notalarım uçamaz olur peşimden
Yaşatamam
Hayallerim damla olup dökülürken...