28 Şubat 2011 Pazartesi

Aşa ve aşka zamanı karıştırmayacaksın. Acıkınca yiyeceksin, canın çekince de sevişeceksin. Tarife saat girerse lezzet, aşka saat girerse şehvet çıkar gider...

'Zamanya' kitabından...

Zaman ya hayatımı alıp götüren... Koşarken akrebin peşine, kaçar gider yelkovan berimde...
Zaman ya beni yarında yaşatan, şimdilerimi yaşayamadan arkama atan...
İşte bendeki zaman kavramı, bir kitap halini almış ki, ya zamanı benden alacak, ya zamana beni bağlayacak...

23 Şubat 2011 Çarşamba

3. Sene konuşması, benden, kısacık...

3 seneymiş daha... Uzunca bi hesap yapacağımı beklerken, 7 parmağım açık kaldı:)) okadar uzunmu geçti zaman, ya da dolu muydu daha fazla parmağa yayılacağını sanacak kadar? Her ne idiyse de bugün üçüncü yılında...
Üzerimde yeşil Peter Pan polarım vardı o gece. O sene daha sıcak olmalı bugün. Belki hava belki söyleyeceklerim, duyacaklarımdı ısıtan. Ne idik o gece, neler olduk 3 sene içinde ve neyiz şimdi. O gece havada gidip gelen sözler, bugün deftere kalıcı olarak işlendi. Güzel de oldu ki işlendi kalbimize de.
Hayırlısı oldu, hayırları olsun...

22 Şubat 2011 Salı

Belkide bukadar titiz olmamaliyim, ya da ben titiz değil 'sorunlu' yum. Sinirlenecek ne var demeliyken kendime, hırlıyorum içimden, insanlar niye bukadar dikkatsiz diye. Ve soruyorum; niye? Vurdumduyar olmaktan ya şikayetim, duymasam ne olur, zor mudur, bana zordur...
Tamam, dikkatsizlikleri, umursamazlıkları içinde kendi sularında şerbet olsunlar.. Ama bana ulaşmasın yapış yapış şekerleri...
Evet biraz süre geçti yazmayalı, yazdıran olalı ama zaman olmayalı.. Ve daha da dar zamanda patlama istegi verdi elime tel.u, gün boyunca ilk buluşmamızda içimi döktürdü...
Sinir oluyorum düzensizliğe, pisliğe, dağınıklığa, emir cümlelerine, boş sözlere, abartılı tepkilere, dikkatsizliğe, saçmaliklara, naza.... Dahası da var, ama artık saymaya kelimeler yetmez...

11 Şubat 2011 Cuma

Benle birlikte takılmayı özlemişim,Taksimi özlediğim gibi....Tek başıma yemeyi, tek başıma gezmeyi, tek başıma alışveriş yapmayı...Sadece BEN olmayı.....

3 Şubat 2011 Perşembe

25 Ocak 2011 Salı

Everybody's got to learn sometime



Change your heart, look around you
Change your heart, it will astound you
I need your loving like the sunshine
And everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime

Change your heart, look around you
Change your heart, it will astound you
I need your loving like the sunshine
And everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime


Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime
Ha bir de,hasta oluyorum,imdatttt!!!
Sıkıcı bir gün,ofiste olmaktan ötürü, çalışmak zorunda olmaktan ötürü. Şu joy fm müzikleri eşliğinde evinde dergi aralarını kemiriyor olmalıydın,diyor içim. Ama biliyor ki evde olsamda bunu yapamayacaktım,ah şu bitmeyen,ya da ancak başladığım için henüz bitememiş olan,ama mecburiyetten yakında bitecek yada BİTECEK olan tezzzz...
Sıkıştım.....
Çifte hayat yalnızlaştırıyor mu, yoksa yalnızlaştıkça mı çift oluyorsun?

20 Ocak 2011 Perşembe



Hey hey I saved the world today
Everybody's happy now
The bad things gone away
And everybody's happy now
The good thing's here to stay
Please let it stay.

19 Ocak 2011 Çarşamba



:))
Sabırla beklemek gerek yağmurun dinipte o rengarenk umutlarin filizlenecegi an'ı...

14 Ocak 2011 Cuma

Düşünen varlık olupta 'otları' dert edeceğime, yol kenarındaki ot olupta rüzgarla savrulaydım...

12 Ocak 2011 Çarşamba

Sıkıldım,sıkıldım,
Bir yanım uçmak ister
Bir yanım kaçmak,
Bir yanım yan gelip yatmak...:))

10 Ocak 2011 Pazartesi

Balkabağına dönüştüm ben....

Gece tahtakuruları kafamdaki

Düşünüyordum da (bu saatte düşünecek başka şey yokmuş gibi) mimar olmak böyle bir zaman-mekanda (böyle-yi açmama gerek yok,o birçoğumuz için 'böyle' bir yer)....iki sonucu olabilir galiba, ya görmekten sebep kafayi yiyecekmiş gibi sorunsallaştırma, ya da o sorunu çözümleme arzusu,-ki bu arzunun somuta dökümü... Ben sanırım ilk gruba girdim(sanirim niye dediysem,bal gibi ortada ikinci grup olmadığım,olamadığım) Görmek istemiyorum, bende mimar olmayan herkes gibi sadece mantolama yapılmış binaya 'aa negüzel binaa', rengarenk ışıkla rastgele aydınlatılmış parka 'aa negüzel aydınlatmışlar' diyebilsem ne olurdu sanki, daha huzurlu olmaz mıydım ki!!! Şimdiyse bütün dünya benim derdimmiş gibi ne bu asabiyet, hayıflanma, itiraz,kabullenemeyiş... Ha bir de bütün bu karşı çıkışlar içimde sadece, ağzımda tüm sinirim, peki ya nerde attığım adım?
Boş işte, boşuna kendimi hırpalayış, duyurmaya calışmadıkça...
Gece vakti düşündüm işte, herkesin kendi yarışında olup biteni izkediğini, ondan haber olduğunu, bihaberlerden farkı 'görüyor' olması olduğunu. Ve görmenin olumlu kısmını kimi yakalayıp huzura erişirken kiminin de söylenerek yerinde saydığını...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Hayatları birbirine karıştırmaktan bahsediyordu, uykusuzda okuduğum bir yazı. Okurken farkettim ki bende meltemlere ayrılmıştım, ayrılmaktı zaten amacım. Okuldaki meltem başrol oyuncusuyken, perkusyondaki meltem, A grubu arkadaşlarıyla olgun meltem, B grubu arkadaşlarıyla salak meltem, C grubu arkadaşlarıyla 'yaşayan' meltem, ailesinin yanında sessiz meltem, işinde ??? Meltem (tanımlanamayan) , Prag'da bambaşka bir meltem - o meltemi ben bile tanımıyorum şuan- Onlarca meltem taşıyordum içimde. Mutluydum parçalarımla yaşarken, dolucaydı hayatım, oturmak,susmak yoktu, kulaklarımda hep bir müzik, ayaklarım hep birbiri ardına kayıp giderkeeen...
Bir baktım ki tek meltem oluvermişim, meltemlerimi kaybetmişim.. Tek meltem oluvermişim ama bütün meltemlerimle bir bütün amamışım, hepten farklı tek bir meltem oluvermişim.
O parçalarımla yaşarken hep hayatlarımı birbirine bağlama gayreti içindeydim. Oysaki yazıda diyordu ki, maymun kimliğimizle bir şiir grubuna giremez, filizof kimliğimizle de partide takılamazdık. Kimliklerimiz birbirine karışmamalıydı, karıştığında anlamsız bir benle karşı karşıya kalırdık. Şiir grubumdakiler senin maymunluklarına gülemez, partidekiler senin filozofvari muhabbetinden sıkılırlardı. Doğrumu bilemiyorum ama ben zaten beceremedim birbirine karıştırmayı.
Yaşam felsefem parçalardan oluşmak iken, bütünlüğümü sağlamış olmanın bocası içinde karışıverdim zamana. Bütüne vardım ben, parçalanmak isterken. Bu da olması gereken düzen, benim benim istemediğim, düzen içinde dağınık olmak istediğim.
Tekrar bölünmek gibi bir şansım yok artık, fakat bu tek Meltem'in içine doldurabilirsem küçük parçaları, belki başarırım olmayı....

1 Ocak 2011 Cumartesi



Yalnızlığı kendinlelik gibi hisetmek,
uzaklara dalarken kendinle birlikte paylaşmak o an'ı...
Rüzgara kapılmak bazen,kendinlelikte bulmak devayı,
aslında bütün olmak, alfabesiz kalmamak hayatta...
Ben olmak işte, tüm 'benliğinle'
bizden öteye geçebilmek, kimi zaman birlikte kimi zaman kendinle...

2011-2010 dan bir fazla!

Yeni güne, yeni yıla güneşle başladım:)) Bütün yıl en günesli, en keyifli günler bizimle olsun...
Sevdiklerimle geçen bir gecenin sabahında, gecede olamayan sevdiklerimin diğer yarısı kalbimin öteki yarısındayken, HAYAT DEVAM EDİYOR,İYİ KÖTÜ YENİ BİR SENENİN BAŞINDAYKEN SONU İÇİN İÇİMİZDE ÜMİT TAŞIMAYA DEVAM...
Uzun zaman sonra şu saatte hala yatağımda olabilmek, kendimi yataktan cıkmamaya zorlama geregi duymadan keyif yapmak,hihi ve bir yandan da bu keyfi blogumda paylaşmak güzelmiş:))
Eyy güneş, dün gece içkiyle ısınan içimizi bugün sen ısıt!!!

31 Aralık 2010 Cuma

Aciliyetlerden sıkıldım,hayatı 'acil' yaşarken kaçırdıklarımı, göremediklerimi, görüpte zamansızlıktan ertelediklerimi sonu gelen senede bırakıp, hepsini önümdeki seneye katmak istiyorum, umuyorum, inanıyorum, başaracağım....
Bitmedi....
Geçen senenin getiri-götürü, gelen senenin -eceklerinden bahsetmeden bu sene bitmez....
Gün içinde devam-umarım-

30 Aralık 2010 Perşembe

Tim Burton-Gözleri Çivili Çocuk



Gözleri çivili çocuk
Alüminyum ağacını süsledi
Hayli garipti ağacın hali
Çocuk aslında göremiyordu ki.

Tim Burton'ın yine aynı kitabından bir başka şiir. Kitapta şiirlerini çizimlerle desteklemiş ve bu videodaki karakter de aslında kitaptaki çiziminin animasyona dönüşümü. İlgimi çekti, uyumam gerekli ama Tim Burton videolarına takılmış durumdayım=))

Tim Burton-İstridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü




Evlilik teklifi bir kumsalda oldu

Düğün deniz kıyısında

Dokuz günlük balayı
Geçti Capri Adasında

Akşam yemekleri harikulad
İstridye ve balık güveç,dumanı üstünde
Damar ziyafetin tadını çıkarıyordu ki
Gelin içinden bir dilek diledi

Dileği gerçekleşti-bir bebek dünyaya getirdi.
Ama bu ufaklık bir insan mıydı?
Şey.
belki.

Ellerde ayaklarda on parmak
Kafası çalışıyor,gözleri de sağlam

İşitiyor,hissediyor da
Ama normal mi?
Pek sanmam.
Bu olağandışı doğum,bu hilkat garibesi
Kötü talihlerinin başı,sonu ve özetiydi

Kadın doktora bağırdı:
''Benim çocuğum olamaz bu.
Üzerinde okyanus,yosun,tuzlu su kokusu.''

''Kendinizi şanslı sayın,daha geçen hafta
rastladım üç kulaklıve gagalı bir kıza.
Oğlunuz yarı-istridye diye
beni suçlayamazsınız.
Deniz kenarında bir eve
taşınmaya ne dersiniz?''

Uygun bir isim bulamayınca
Ona Sam dediler sadece,Yda bazen
''Şu garip şey,hani benzeyen midyeye''

Akıllarda aynı soru,kimse cesaret edemiyor sormaya
İstridye Çocuk kabuğundan nezaman çıkacak acaba?

Thompson dördüzleri bir gün onu uzaktan gözlerken
''Midyeee'' diye bağırıp sıvıştılar hemen

Bir bahar öğle sonrası
Dışarıda unutuldu Sam ve yağmura yakalandı
Seaview ve Main'in köşesinde
Oturup izledi yağmur sularının
kanalizasyona akışını

Annesiyse emniyet şeridinde
Durmuş arabayı yumrukluyordu
İçinde büyüyen kederi
Hüsranı
Acıyı
Kontrol edemiyordu

Dedi ki''Gerçekten hayatım,
dalga geçmek değil niyetim
ama bir şey balık gibi kokuyor
ve bu oğlumuz korkarım.
Bunu söylemek istemezdim,ama yapmalıyım biliyorsun
Yataktaki sorunların için oğlumuzu suçluyorsun.''

Merhemler,kremler
Herşeyi kıpkırmıı yapan.
İksirler,losyonlar
Kurşunlu karışımlar
Denemediği şey kalmadı
Ağrılar çekip kanatana kadar kaşındı

Doktor teşhisi koydu
''Emin olamam ama
belkide derdinizin dermanı,onun kaynağında.
İstridye cinsel gücü arttırır derler
Oülunuzu yerseniz,az gelir size saatler!''

Adam parmak uçlarında yaklaştı
Sinsice odaya daldı
Alnında ter
Dilinde yalan vardı
''Evlat burnumu sokmak istemem ama mutlu musun?
Hiç cenneti düşlemiyor musun?
Ölmeyi içinden geçirmiyor musun?''

Sam gözlerini kırptı
Ama ses çıkarmadı
Babası kravatını gevşetip,bıçağını kavradı

Tutup kaldırınca oğlunu
Sam ceketine damladı
Dayayınca ağzını kabuklara
Kayıverdi boğazından aşağı

Çabucak gömdüler Sam'i deniz kıyısına
-bir damla gözyaşı,bir nefes dua-
Eve çoktan dönmüşlerdi sabah olduğunda

Tahta parçalarından bir haç mezarın başında
Kuma yazılmış bir temenni
''Kurtarır İsa''

Ama silindi hatırası
Kıyıya vuran ilg dalgayla.

Evde rahat yataklarında
Öptü karısını ve dedi ona:
''Haydı bir deneyelim.''

''Ama bu kez'' fısıldadı kadın,''bir kız dileyelim.''


Etkisinde kalarak,okumaya devam etmekte olduğum kitaptan bir bölümü paylaşmak istedim. Tim Burton yine herzaman ki gibi yapmış yapacağını,insan olmadığını,bu dünya üzerinde yaşayan ne olduğunu anlayamadığımız bir canlı olduğunu bir kez daha göstermiş bize. Filmlerini büyük bir ilgilyle takip ettiğim, yenilerini sabırsızlıkla beklediğim ve gerçekten yazarlığını-yönetmenliğini takdir ettiğim Burton'ın bu şiir kitabını isminden ve dolayısıyla Tim Burton imzası taşımasından dolayı merak ederek okumaya başladım. Karakterlerin hepsi sıradışı, ama ortak noktaları var, insan gibi düşünmek,insan gibi hissetmek. Nasıl bir canlı olurlarsa olsunlar insani yanları muhakkak var.

Küçük hikayelerden oluşuyor kitap,şiirleri okumaya başlayınca kendimi o dünyanın etkisi altına girmiş gibi hissettim. Ve bu yukarda yazdığım ise ana karakter,kitabın ismini aldığı karakter. En çok bu hikaye beni etkiledi,istridye çocuğun bu şekilde ölümünü beklemiyordum belkide.Hep iyi sonlar bekleriz ya, hele de bu tip çocuksu,şiirsel kitapta insan mutlu son olacağına kendini inandırıyor.Ama bu hikaye öyle bitmedi...

Neyse,ben yatağıma geçip birkaç bölüm daha okuyacağım....

İyi geceler bana,sana,bize...

27 Aralık 2010 Pazartesi

Hasta olup yatasım var,biryere gidemeyecek kadar olasım var. Dinlenmek için elimdeki tek şansın -ki ona şans denir mi- hasta olup yatağa düşmek olması ne acınası, trajikomik bir durum!!! Hayatimda iki kez yatağa düşecek duruma geldim, biri ödemişte proje gezisine, diğeride Kapadokyada workshop gezisine denk geldi. Ama masabaşı oturup kara duvara bakarken denk gelmez iste... Yine bir gezi planı yapıpta kandırsammı kendimi de bi hastalık izni versem kendime??? Amaç işten kaytarmak değil, amaç kendi içimdeki hasta ruhlu ev hanımlığından kaçmak. Başka türlü izin kullanamayacak bedenim, hasta ruh hastalığından kurtulmadıkça.
Enazından bi gripcik olayım, h.sonuna da denk gelse olur, yatsam elimde sümüklü mendillerimle. Ama yok işte, hep ucundan dönüyorum, ki o daha kötü, halsiz halde bütün gün konsantre olma çabası vermek...
Çizmeye devam...
Ne olurdu şu renkli çizgiler yuvarlanıverseler,aralarını dolduruverseler, resme dönüşüverseler? Üçüncü boyuta geçmek istiyorum, ikinci boyutta tıkıldım kaldım...

20 Aralık 2010 Pazartesi