Sevgi iste hayati yasanilir kilan. İnsani da sevmek eylemi de sevmek. Mukavemetine bakmadan, yarinini gormeden, elinden tutacakmi bilmeden, anlik da olsa hissedebilmek. Ne anlar icin omur vermek, nekadar surecek dusunmeden. Kimsenin sevgisine ihtiyac duymasa da insan, kendini sevebilmek icin tarar saclarini, icer corbasini. Kendini sevdigi icin gosterir dusmanligini, kurar suclarini. O da sevmektendir, kendini siper etmekte.
Sevginin dusmani coksa da rakip tanimaz. Dusmanlari da dusman ise, yine sevdikleri vardir biryerde. Varsa tutunacak bir dali hayatta, sevgidir o da.
Duygusal olmayan bir alakayla sevgi konusmasi yapmak geldi icimden. O alakaya sebep olani da yazmasam daha iyi. Gercekten de alakasiz simdi :)
13 Haziran 2012 Çarşamba
Hayat herzaman gokkusagi renklerine sahip olamaz, bunu elbetteki biliyorum. Ama yagmur gokkusagindan once yagar, benim dunyamda oldugu gibi once gokkusagini cikarip sonra yagmur yagdirmaz. O bile,renklerim bile tepetaklak iste.
Sorun bende, ben herseyi buyutuyorum,ortada olmayan sorunlar uretiyorum, diye kendimi avutmaya calissam da bunun dogru olmadigini da biliyorum. Benim karakterim boyle, isteklerim,uyabilecegim sartlar belli, bunlarin disina cikmaya neden zorunlu oluyorumki? Zorladim, olmuyor iste. Yine en basa geri dondum. İdeallerimi kucuk tutunca , makinalasinca mutlu olmak daha kolay biliyorum, denedim ve gordum. Ama bu donemlerimhep patlak verdi, cunku ben bu sekilde yasayamiyorum. Nefes alamadiktan sonra neden bu havayi soluyorum ben?
Hep ayni nakarati soyluyorum, ben bile bunaldim kendi sozlerimden. Ama elim kolum bagli ve bu beni deli ediyor.
Yine icim daralmaya basladi, boguluyorum, hem bogulanken hem de boganim aslinda...
Sorun bende, ben herseyi buyutuyorum,ortada olmayan sorunlar uretiyorum, diye kendimi avutmaya calissam da bunun dogru olmadigini da biliyorum. Benim karakterim boyle, isteklerim,uyabilecegim sartlar belli, bunlarin disina cikmaya neden zorunlu oluyorumki? Zorladim, olmuyor iste. Yine en basa geri dondum. İdeallerimi kucuk tutunca , makinalasinca mutlu olmak daha kolay biliyorum, denedim ve gordum. Ama bu donemlerimhep patlak verdi, cunku ben bu sekilde yasayamiyorum. Nefes alamadiktan sonra neden bu havayi soluyorum ben?
Hep ayni nakarati soyluyorum, ben bile bunaldim kendi sozlerimden. Ama elim kolum bagli ve bu beni deli ediyor.
Yine icim daralmaya basladi, boguluyorum, hem bogulanken hem de boganim aslinda...
4 Mayıs 2012 Cuma
Olmamam gereken zamanda olmamam gereken yerdeyim. Belkide hic tahmin etmedigim, bir okadar uzak bir yerdeyim. Ama geldim iste, o uzak yere geldim, sonu ucurummus, sozsuzlugun ortasinda kucuk bir adacikmis. Ne yana gideyim desem sonsuzluk... Tek caresi var, atlamak, sonsuza dogru yercekimine dogru cekilmek...
27 Nisan 2012 Cuma
19 Nisan 2012 Perşembe
Alıp başımı gidesim var ya hani, bu 3 günlük tatil bu isteğime iyi gelecek diye umuyorum. Zihnim çok yorgun, ben yordum onu, suçluyum...Kendimi nasıl buraya getirdim anlamıyorum, karakterim kabullenmeye müsait değilmiş, değildi bilirdim ama bu kadar katı olduğumu bilmezdim. Değiştim diyorum ama en büyük değişim sandığım aslında hep bende var olan şeydi. Ben kendi mükemmeliyetimdeyim, benim sınırlarım içinde olmalıydı herşey, benim mükemmel anlayışımda olmalıydı her şey..Ama olmuyor, olmuyor ve ben bunu kabullenemiyorum.
Ben bir başıma kalmaya mahkum edilmişim bence, ama kaderi tersine çevirmişim her seferinde, ve yine her seferinde kader kendi kaderini geri istemiş sanki, şimdi de olduğu gibi... Ama direnmek istiyorum, ama direnmiyorum. Yorgunum, yorgunum dedikçe daha da yoruldum, kendimden çok yoruldum, içimdeki isteklere söz geçiremiyorum. Otur oturduğun yerde diyemiyorum... Herkesin bir varoluş sebebi vardır, benimki de bu, oturmak değil keşfetmek hayatı. Ama şuan ikisi de değilim, birini iyi yapmam gerek ama bocalarken ikisinde de kaybediyorum.
Hani kafama düşmesini beklediğim taş vardı ya, onu hala bekliyorum, ama daha az umutla...
Mesafeler iyi gelir diye umuyorum, ama tersine mesafeler arttıkça zaman arayı daha da açabilir, bilemiyorum...
16 Nisan 2012 Pazartesi
Birini elinde tutabilme çabası vermek zor, yorucu. Ama birilerinin elinde olması da hayatı zorlaştıran. Hele bir de elindekini kaybetmek... Ama nedense hep kaybedilince anlaşılır zor olan, eline geçirmeye çalışırken de, elindeyken de daha kolay gelir her şey. Her biri doldurur zihnimizi, doluluk oranları birbirine yakın olsa da, zihin hep boş tarafını görür işte...
1 Mart 2012 Perşembe
16 Şubat 2012 Perşembe
16 Ocak 2012 Pazartesi
Yetişemeden bir haftasonu daha geçti. Listem kabarıyor, vakit hızına hız kattıkça. Tik atabildiklerim yeni eklenenlerle pek orantılı şekilde ilerleyemiyor.
Listemde sürekli demirbaş olan da 'yazmak'... İçimden taşan cümlelerimi yazıya dökecek zamanı yaratamıyorum bir türlü. Hep öncelikler dolduruyor o kısacık günleri. Ve ben yine yazamadan, kendi içimde taşıyaraktan uykuya gidiyorum =((
Listemde sürekli demirbaş olan da 'yazmak'... İçimden taşan cümlelerimi yazıya dökecek zamanı yaratamıyorum bir türlü. Hep öncelikler dolduruyor o kısacık günleri. Ve ben yine yazamadan, kendi içimde taşıyaraktan uykuya gidiyorum =((
15 Aralık 2011 Perşembe
Tüm petshop hayvanları için...
Dilleri olsa konuşacaklar bilirim, 'özgürlük var mı' diyecekler, 'dışarıda hayat var mı'...Onların ki mecbur bırakılmış bir bağ, istem dışı, zoraki.
Dilleri yoktu ki söylesinler, kendilerine yer beğensinler. Mahkum edilmişler parmaklıklar arasına. Suçsuz mahkumiyet, güzel olmak, sevilmek onları mahkum eden. Ne acı, bilseydiler sebep olacağını, onlarda istemez miydi bir örümceğin, bir su aygırının yerinde olmayı?
...İnternette hayvanlar için yapılan caniliklere denk geldiğim, duygu yoğunluğu yaşadığım bir an içimden geçenler....
Eskiden hani kasetçalarlar vardı. İstediğimiz zaman ileri sardırır diğer parçaya geçerdik, bazen de parça okadar hoşumuza giderdi ki geri sardırıp tekrar dinlerdik. Hatta üzerine başka şarkı çekerdik ve bazen öyle hale gelirdi ki şarkının ortasında başka şarkı başlar, birbirine karışırdı.
İşte hayatta öyle olabilseydi keşke, sıkılınca bu günü atlayabilseydik veya en güzel geçen günlerimizi geriye alıp birdaha yaşayabilseydik. Zaman bizim elimizde hayatçalar olsaydı. Kimi zaman başka bir hayatı üzerine yazıp karıştırabilseydik, heyecan yaşayabilseydik. Veya tüm kaseti silip sıfırdan yazmaya başlayabilseydik. Ama ya bant koptuğunda? Kaset birbirine yapıştırılarak tamir edilmeye çalışılırdı, ancak müzik oraya geldiğinde anlık bir kırılmaya uğrardı. Hayatta da kimi zaman kopmuyor mu zaten, evet tamiri çoğu zaman vardır ama eski kalitesinde ilerleyemez işte. Ozaman da o bantı kasetten çıkarır yerine yenisini koyardık...Sürekli sıfırlanırdık, sonsuz zaman...
14 Aralık 2011 Çarşamba
Sabahın sessizligi, icimde iki ses...
Sessizlik huzur mudur? Bazen yalnızlık bazen kaçmaktır. Kalabalıktan kaçmak mıdır? Bazen kafalardan bazen kafasızlıklardan... Hayatın tümüne yayılmadan bir ihtiyaç! Su gibi denilebilir mi, onla boy ölçüşebilir mi bilemem, onsuz da yaşanır elbet. Ama yaşamın nehirinde yok olup gider huzur.
Sessizlik... Bazen içimdeki sessizlik.. İhtiyaç.. Kulaklar uzak olsa da kelimelerden, o iç ses vardır hep. İşte o bir su gibi... Su kadar yüzdesi olmayan ama o yüzdenin icinde bir payı olan hayati ihtiyaç...
Sessiz görünse de dudaklarım, hiç susmadı içimde. Belkide doğduğum gün başladı benimle, ağlamadığım zamanlarda bile konuştu... Susması ihtiyaç desemde, nefes alırken degil nefes tükendiğinde susar beyin...
Sessizlik... Bazen içimdeki sessizlik.. İhtiyaç.. Kulaklar uzak olsa da kelimelerden, o iç ses vardır hep. İşte o bir su gibi... Su kadar yüzdesi olmayan ama o yüzdenin icinde bir payı olan hayati ihtiyaç...
Sessiz görünse de dudaklarım, hiç susmadı içimde. Belkide doğduğum gün başladı benimle, ağlamadığım zamanlarda bile konuştu... Susması ihtiyaç desemde, nefes alırken degil nefes tükendiğinde susar beyin...
5 Aralık 2011 Pazartesi
10 Kasım 2011 Perşembe
Analım, Hatırlayalım,Unutturmayalım Bu Günü, Günlerimizi!!!
Kimdir ki, bir güne sahip, dört bir yandan karanfil yağmuruna tutulsun. Kimdir ki milyonlarca insan kalbinde taşısın, her güne onun sözleriyle başlasın. Bir insan hiç görmeden, hiç sesini duymadan bu kadar sevilebilir mi?Var mıdır bu kadar sevginin sahibi olan bir insan daha, veya olacak mıdır? Nasıl olsun ki, üç kişi beş kişiyi değil, milyonların hayatını aydınlatabilecek biri daha gelebilir mi bu dünyaya? Yazık ki en fazla şu an ihtiyaç duyuyorken, bir tane daha yok işte. Yazık ki bu büyük sevgiyi hak edecek 'yaptıkları' şu an bir bir yok olmakta. Ama geriye hiç bir eseri kalmasa da, tek bir eserinin daim olacağı muhakkak 'kazandığı sevgimiz'.
Bugün saat 9.05'te Nişantaşı'nda hayat durdu, eminim Türkiye'nin birçok yerinde o an hayat durmuştu. Muhteşem bir duygu, hayatı durdurabilecek 1 dakikayı bile haketmek harika bir his olmalı. Başka kim milyonlarca insanın hayatındaki 1 dakikaya aynı anda sahip olabilir ki? Bizim için hayatını harcamış kişi için 1 dakika nedir ki! Keşke bazı insanlar da bırakın 1 dakikamızı, 1 saniyemizi hak edebilseler...
Bugün saat 9.05'te Nişantaşı'nda hayat durdu, eminim Türkiye'nin birçok yerinde o an hayat durmuştu. Muhteşem bir duygu, hayatı durdurabilecek 1 dakikayı bile haketmek harika bir his olmalı. Başka kim milyonlarca insanın hayatındaki 1 dakikaya aynı anda sahip olabilir ki? Bizim için hayatını harcamış kişi için 1 dakika nedir ki! Keşke bazı insanlar da bırakın 1 dakikamızı, 1 saniyemizi hak edebilseler...
29 Eylül 2011 Perşembe
Tezin bitişi ile yeryüzüne iniş...
Uzun zaman oldu yazmayalı, aslında uzun zaman oldu kendimi dinlemeyeli. Dünyaya geri döndüm, sanırım dönemedim henüz ama döneceğim. Herkese, herşeye ve en çokta kendime kapadığım birkaç aylık süre sonunda 'o gün' nihayet geldi ve geçti. Bugün itibariyle yeniden doğmuş gibi olacaktım, aylardır beklediğim şey buydu, ama olmadım. İçimdeki sıkıntı hiç azalmaya uğramadı. Neden böyle oldu ki? Tez bitince (veya daha bitmemiş olabilir diye belkide) kafamda ara verdiğim düşünceler hiç vakit kaybetmeden yakaladılar beni yine. Daha birkaç saat bile özgürlüğün tadını çıkaramamışken hemde. Belkide günlerdir uyumamış, bilgisayar ekranı dışında birşeyle gözgöze gelmemiş olmanın yorgunluğundan dolayı mutsuzum şuan. Ama biliyorum ki bu yorgunluğu attığımda mutsuzluğumun asıl kökünde yata sebepleri bastıracak busefer de beni.
Bahsetmek istediğim, anlatmaya yazmaya ihtiyaç duyduğum çok fazla şey var kafamda, ama bedenim daha yeni teslim sürecinin sıcak evresinde olduğu için, kılını kıpırdatacak durumda değil. Şu yorgunluğu üzerimden attıkça parça parça yazmaya, eskisinden daha çok paylaştığım bir blog yaratmaya çalışacağım...
Evet bu gece de erken yata bakalım, ve sonra ders çalışmak zorunda olmadığın, biran evvel eve gelip birşeyleri yetiştirmek zorunda olmadığın bir hayatın tadını çıkarmaya başla...Belkide ilk yapacağım şey, nihayet evliliğimin tadını çıkarmak olmalı...
Bahsetmek istediğim, anlatmaya yazmaya ihtiyaç duyduğum çok fazla şey var kafamda, ama bedenim daha yeni teslim sürecinin sıcak evresinde olduğu için, kılını kıpırdatacak durumda değil. Şu yorgunluğu üzerimden attıkça parça parça yazmaya, eskisinden daha çok paylaştığım bir blog yaratmaya çalışacağım...
Evet bu gece de erken yata bakalım, ve sonra ders çalışmak zorunda olmadığın, biran evvel eve gelip birşeyleri yetiştirmek zorunda olmadığın bir hayatın tadını çıkarmaya başla...Belkide ilk yapacağım şey, nihayet evliliğimin tadını çıkarmak olmalı...
15 Eylül 2011 Perşembe
Son zamanlarda bot gibi yaşıyorum, evet ot gibi değil bot gibi. Denizin ortasında bi başına kalmış, ne yöne gideceğini bilemez, aslında bilir de gidemez bir bot gibiyim. Öyleyim işte. Kıyıya vurmama az kaldı, beklemedeyim sallana sallana. Yakında kusacağım ama yapacak birşey yok, beklemekten başka. Ümitliyim:)
6 Ağustos 2011 Cumartesi
Doldursam beyaz sayfalarımı,
uçak yapar gezerim diyar diyar.
Kimi zaman gemiye dönüşür köşelerim,
kimi zaman buruşur basket topuna dönüşür,
atılır bir köşeye,geri dönüşümlü.
Dönüşür de zaten,
uçacağı yeni diyarlara hazırlanır.
Birazcık rötüş,
belki biraz kesim.
Canlandırıverir sayfalarımı.
Ve tabi bolca da kelimelerim.
uçak yapar gezerim diyar diyar.
Kimi zaman gemiye dönüşür köşelerim,
kimi zaman buruşur basket topuna dönüşür,
atılır bir köşeye,geri dönüşümlü.
Dönüşür de zaten,
uçacağı yeni diyarlara hazırlanır.
Birazcık rötüş,
belki biraz kesim.
Canlandırıverir sayfalarımı.
Ve tabi bolca da kelimelerim.
12 Temmuz 2011 Salı
8 Temmuz 2011 Cuma
Bir günbatımında kesişti yollarımız.
Ben gecenin kıpır kıpır yakamozu, sen gündüzün ürkek gölgesi…
Hergün olduğu gibi, ikimiz de aya döneceğiz sırtımızı.. Sen karardıkça ben ışıl ışıl parlayacağım.
İnsanlar korkacaklar seni gördüklerinde, toplanacaklar sahilde beni seyretmeye.
Sen karartırken siluetleri, ben aydınlatacağım karanlık denizleri…
Ben dans edeceğim havadaki ritmle, sen ise savrulacaksın sarhoş insanların arkasında her yöne…
Dedim ya, ben kıpır kıpır yakamozum diye
İnsanlar beni sevecekler, şiirler yazacaklar benim üzerime…
Kara gölge diye bahsedecekler senin için de…
Bir gün doğumunda ayrılacak yollarımız.
Sen ürkek haline bürünürken, ben yok olacağım yeryüzünden.
Güneş nedir bilmeden, ay ile güneşleneceğim…
Sen ise güneş ile serinlerken, ay ile güçleneceksin….
7 Temmuz 2011 Perşembe
Minyatür Aşık
Küçüktü o, küçücüktü, yetişemezdi o önündeki kilometrelerce yola. Yaprak tozlarından şemsiyesi vardı, ağaç köklerinden ayakkabısı…
Koşardı karınca misali, yolun sonundaki gelincik saçlı sevgilisine ulaşmak için. Daha gidecek çok yolu vardı, gözü yoldaki çakılları görmezdi, alev saçlardı yalnızca gördüğü…
Gözbebekleri alev alevdi, Onunla kaplanmıştı. Biliyordu, bitecekti bu vuslat, gelincik saçlı yari de bekleyecekti, söz vermişti. .
Zorluydu önünde uzanan saman yığınlarını aşmak, halatın diğer tarafına geçmek. Ama inanıyordu, başaracaktı, çünkü o minyatür aşıktı…Hayat ona devaynası iken, o minyatür kalbinde büyütmüştü devini…
5 Temmuz 2011 Salı
Bu sakinliği özleyeceğim, barbaros bulvarının o yüksek desibeline rağmen bu kuş cıvıltılarına maruz kalmış huzurun içinden yürümeyi özleyeceğim.
Ama tezden kurtulduğum zaman :))
Uzun zamandır içimde yaşattığım imbat kadar haşin, ve bundan sonra ki imbat kadar huzurlu, mis kokulu rüzgarın kımıldattığı ağaçların hışırtısıyla ruhumu boşa çıkarmak, meşguliyetini bir süreliğine nöbet değişmek... İşte şuan yaptığım bu...
Ne güzel bir gün, çünkü hissediyorum tenimdeki o sıcaklığı, yüzümdeki o serinliği...
Yol almak vaktidir, kararlı zamanla bir olup, ufak adımlarla ilerlemenin...
Ama tezden kurtulduğum zaman :))
Uzun zamandır içimde yaşattığım imbat kadar haşin, ve bundan sonra ki imbat kadar huzurlu, mis kokulu rüzgarın kımıldattığı ağaçların hışırtısıyla ruhumu boşa çıkarmak, meşguliyetini bir süreliğine nöbet değişmek... İşte şuan yaptığım bu...
Ne güzel bir gün, çünkü hissediyorum tenimdeki o sıcaklığı, yüzümdeki o serinliği...
Yol almak vaktidir, kararlı zamanla bir olup, ufak adımlarla ilerlemenin...
26+1
İYİ Kİ DOĞDUM.
HİSEDİYORSAM VARIM,
VARLIĞIMLA MUTLUYUM,
VARLIĞIMLA YAŞLANIYORUM,
YAŞLANDIKÇA DAHA DA VAR OLUYORUM,
ZAMANIN İÇİNDE,YAŞAMIN BİR KÖŞESİNDE...
BEN BURDAYIM İŞTE....
4 Temmuz 2011 Pazartesi
Doğumumun 9860. Gününde 1 den başlamak...
Doğum günüme az kaldı. Ve ben bu sene digerlerinden farklı olarak yeniden dogmak istiyorum. Her sene yaşıma yaş katarken, bu sene sıfırdan başlamak istiyorum. Reset olmuş kafayla, yeni yürümeye başlamış bedenle atmak istiyorum ilk kahkahalarımı. Bu sebeple de burada artık şikayetlerimi, umutsuzluklarımı yazmamaya çalışacağım (öyle umuyorum). Yarın benim için yeni bir başlangıç olmalı, ve bu başlangıcı yaparken daha az kelimelere dökmeliyim içimdeki olumsuzlukları. Çünkü ben bunları kelimelere dökmeye, o kelimelerle cümleler kurmaya ve paragraflar oluşturmaya başladığım zaman bu hale geldim. Büyüdü hepsi, belki zaten büyümeliydi ama büyütmemek yok etmek görmemek benim elimdeydi. Ve şimdi geçte olsa görmemeyi başarmak için ilk adımım bu olmalı. Bundan sonra güzel seyler düşünmek,güzel şeylerden bahsetmek ve bunlar sonucunda güzel şeyler yaşamak istiyorum.
Başarabilecek miyim?
İstersem başarırım.
Şimdiye kadar hep ben istediğim için yaşamadım mı herşeyi zaten!!!
Doğumgünüme saatler kaldı, ve ben doğumuma hazırım...
Başarabilecek miyim?
İstersem başarırım.
Şimdiye kadar hep ben istediğim için yaşamadım mı herşeyi zaten!!!
Doğumgünüme saatler kaldı, ve ben doğumuma hazırım...
3 Temmuz 2011 Pazar
Bir arkadaşımı evlendirdim bu akşam. İlk defa yakın bir arkadaşımın evlenmesinden midir bilmem,aşırı duygusallaştım. Belki evliliği ilişkimizde en ufak bir şey değiştirmeyecek, hatta belki daha fazla görüşeceğiz kim bilir...Ama bendeki etkisi çok büyük oldu, bütün anılarım yoğun bir şekilde kafamın içinde şişmeye başladılar. Çocukluğum, ergenlik çağlarım, hepsine büyük bir özlemle baktım gözümün önünden geçerlerken. Evet etkisi bu oldu, hayatın geçip gidiyor olduğunu, yaşlanıyor olduğumuzu ve hiçbir şeyin bir önceki gibi olmadığını yine hissettim, hem de çok yoğun bir şekilde.
Keşke diyorum, bir zaman makinası olsaydı, istediğimiz an istediğimiz zamana gidebilseydik. 1 saatliğine sadece, başka bir şey istemezdim. 1 saat için o balkonda oturmuş hoşlandığı çocuğu seyreden halime dönseydim, o koltukta oturmuş Vahşi güzeli izleyen halime dönseydim, o ağacın dibinde yıllar sonra bulunmak üzere demiz para gömen halime dönseydim, Gebze'ye bile dönseydim o 1 saat....
Geçmişle yaşamak çok acı, yorucu, ve vakit kaybı...biliyorum bunları. Ama hayatın hızlı bir şekilde geçmesini kabullenemiyorum. Daha dün elele okula gittiğim arkadaşım, bugün bir başkasının elini ömür boyu tutmak için imza attı. Onu kaybetmedim, zaten hayat yollarımızı uzun zaman önce ayırmıştı, ama kalplerimiz birdi,yerimiz hep aynıydı. Bundan sonra da bu değişmeyecek tabiki, ama işte eskiye ait şeylerin tamamen geri dönüşü olmayacak şekilde değişiyor olması beni umutsuzlandırıyor. Sanki istediğim an o zaman makinasına atlayıp gidebilme ümidi taşıyormuş gibiyim. Ama geri döndüğümde bulacaklarım da gittiği zaman artık anılarım da yerinde kalmazsa diye korkuyorum...
Büyük değişimler için yanıp tutuşurken, olağan değişimleri kabullenemiyorum, ne büyük tezattır!!! Hayatıma sıfırdan başlayacak kadar cesurum, ama daha önce yaşadığım hayattan kopamayacak kadar da korkak....
Keşke diyorum, bir zaman makinası olsaydı, istediğimiz an istediğimiz zamana gidebilseydik. 1 saatliğine sadece, başka bir şey istemezdim. 1 saat için o balkonda oturmuş hoşlandığı çocuğu seyreden halime dönseydim, o koltukta oturmuş Vahşi güzeli izleyen halime dönseydim, o ağacın dibinde yıllar sonra bulunmak üzere demiz para gömen halime dönseydim, Gebze'ye bile dönseydim o 1 saat....
Geçmişle yaşamak çok acı, yorucu, ve vakit kaybı...biliyorum bunları. Ama hayatın hızlı bir şekilde geçmesini kabullenemiyorum. Daha dün elele okula gittiğim arkadaşım, bugün bir başkasının elini ömür boyu tutmak için imza attı. Onu kaybetmedim, zaten hayat yollarımızı uzun zaman önce ayırmıştı, ama kalplerimiz birdi,yerimiz hep aynıydı. Bundan sonra da bu değişmeyecek tabiki, ama işte eskiye ait şeylerin tamamen geri dönüşü olmayacak şekilde değişiyor olması beni umutsuzlandırıyor. Sanki istediğim an o zaman makinasına atlayıp gidebilme ümidi taşıyormuş gibiyim. Ama geri döndüğümde bulacaklarım da gittiği zaman artık anılarım da yerinde kalmazsa diye korkuyorum...
Büyük değişimler için yanıp tutuşurken, olağan değişimleri kabullenemiyorum, ne büyük tezattır!!! Hayatıma sıfırdan başlayacak kadar cesurum, ama daha önce yaşadığım hayattan kopamayacak kadar da korkak....
30 Haziran 2011 Perşembe
Hala kafama taş düşmesini bekliyorum…
2 haftada bir,bazen ayda bir tezi görüşmeye geldiğim hocam bile bendeki bu büyük değişimi fark ettiyse, ve beni teselli etmeye çalışıyorsa, beni eski halime döndürmek için terapiler düzenliyorsa.. ben gerçekten artık buna bir dur demeliyim. Hayır, dur diyeceğim şey hocamın terapileri değil tabiî ki de, ama dur demem gerekeni durdurduğum zaman zaten o terapiler de son bulacak. Ve ben hala o kocaman taşı bekliyorum, şu kalın kafama ancak dank eder diyorum.
28 Haziran 2011 Salı
Söylenerek şikayet ederek bir günü daha geride bıraktım. Ama haksız mıyım şikayetlerimde, kullanılmayı kabul edip hayatıma mutlu mesut devam mı etmeliydim? Olmuyor işte, beyin felci geçirmem lazım düşünmemek için.
'Özel sektör, böyke işte' deyip geçenlere çok kızıyorum, onlar yüzünden eziliyoruz biz. Ve ben bu şekilde devam edemiyorum. 3-5 tane insana değer veren yer varsa da onlardan birini bulacağım elbet. O olmazsa her hafta sayısal oynayacağım, para çıksın da kendi işimi açayım diye, o da olmazsa... aramaya devam edeceğim, hayatım bu arayışla geçecek belki.. Enazından bir umut var işte.
'Özel sektör, böyke işte' deyip geçenlere çok kızıyorum, onlar yüzünden eziliyoruz biz. Ve ben bu şekilde devam edemiyorum. 3-5 tane insana değer veren yer varsa da onlardan birini bulacağım elbet. O olmazsa her hafta sayısal oynayacağım, para çıksın da kendi işimi açayım diye, o da olmazsa... aramaya devam edeceğim, hayatım bu arayışla geçecek belki.. Enazından bir umut var işte.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)