18 Aralık 2009 Cuma

Özleme doğru 'gelmek' gitmemek...

Giden olmayı hiçbir zaman sevemedim,ne gitmeyi seviyorum ne gitmelerini.Neden gitmek diye bir kelime var ki sanki,hep gelsek keşke.

İşte yine bir gidiş daha,tıpkı İstanbul'dan da gidiyorken olduğum gibiyim,ne istediğimi bilmez,ne kalmak ne gitmek istemez bir durumdayım.Tüm bu gidişlere olan nefretimin sebebi,alışmak.Hem de çok çabuk alışmak,ve alışkanlıklardan kolay kopamamak.Buraya da alıştım şaşırtıcı bir şekilde.Beklemezdim alışacağımı,bu seferki alışma sürecim daha uzun oldu ama olmasını da beklemiyordum hiç.O kadar ki bana uzak bir yaşamdı buradaki yaşam.Yine de alıştım işte,şu dört duvar 10 m2 bile olmayan odada 2 kişi kalmaya,sandalye dışında oturacak biryer olmadığı için bütün yurttaki zamanımı bu sandalyeyle geçirmeye,dışarıdaki dondurucu soğuğa,hayatın büyük çoğunluğunun yer altında metrodan metroya kendimi aktarmakla geçmesine,bazen gündüzü hiç yaşayamadan saat 4 te havanın kararmasına,chinesse'lerin garip dillerine,partilere,ve daha sayılabilecek ancak lafı uzatmanın anlamı olmadığı birçok şeye de alıştım.

Özlemlerim daha büyük aslında,burada sahip olamadığım çok özlemim var,'gitmek' için can atmama sebep olması gereken.Ama nedense artık can atmıyorum,hayatın akışına kendimi serbest bıraktım.Buradayken burada olmayı,döndüğümdeyse orada olmayı seveceğim. Ve buradayken orayı özlerken, oradayken de burayı özleyeceğim,bu kaçınılmaz bir şey. Özlediğin yere gitmek istersin,gittiğin yerde de geldiğin yeri özlersin.Bunlar hep birbirinin ardından geliyor,zaten hisettiklerimiz sayesinde yaşıyoruz,ve bunlar da hisettiklerimizden birkaçı.