10 Ocak 2011 Pazartesi

Balkabağına dönüştüm ben....

Gece tahtakuruları kafamdaki

Düşünüyordum da (bu saatte düşünecek başka şey yokmuş gibi) mimar olmak böyle bir zaman-mekanda (böyle-yi açmama gerek yok,o birçoğumuz için 'böyle' bir yer)....iki sonucu olabilir galiba, ya görmekten sebep kafayi yiyecekmiş gibi sorunsallaştırma, ya da o sorunu çözümleme arzusu,-ki bu arzunun somuta dökümü... Ben sanırım ilk gruba girdim(sanirim niye dediysem,bal gibi ortada ikinci grup olmadığım,olamadığım) Görmek istemiyorum, bende mimar olmayan herkes gibi sadece mantolama yapılmış binaya 'aa negüzel binaa', rengarenk ışıkla rastgele aydınlatılmış parka 'aa negüzel aydınlatmışlar' diyebilsem ne olurdu sanki, daha huzurlu olmaz mıydım ki!!! Şimdiyse bütün dünya benim derdimmiş gibi ne bu asabiyet, hayıflanma, itiraz,kabullenemeyiş... Ha bir de bütün bu karşı çıkışlar içimde sadece, ağzımda tüm sinirim, peki ya nerde attığım adım?
Boş işte, boşuna kendimi hırpalayış, duyurmaya calışmadıkça...
Gece vakti düşündüm işte, herkesin kendi yarışında olup biteni izkediğini, ondan haber olduğunu, bihaberlerden farkı 'görüyor' olması olduğunu. Ve görmenin olumlu kısmını kimi yakalayıp huzura erişirken kiminin de söylenerek yerinde saydığını...