27 Temmuz 2013 Cumartesi

İnsan değiller onlar derken, aslında olmayan ben miyim?

Eğer ki insan olmak ayrım yapmak demekse, kadını ezmek ona yaşama hakkı tanımamak, erkeği yüceltmek kadının efendisi yapmaksa, eger ki kanı kana düşman etmekse, öldürmekse, küçümsemekse, kendi gibi düşünmeyeni dışlamaksa, güç gösterisi uğruna milyonlarca insanı ayaklarının altında yok etmekse, eğer insan olmak demek kan dökmekse, işkence çektirmekse, tecavüz etmekse ve bunu yine kadının canıyla ödetmekse, başkalarının kişiliğine, karakterine, ideallerine, isteklerine, kararlarına müdahale etmekse, bencillikse, şerefsizlikse, ahlaksızlıksa, dünyaya tek başına sahip olma hırsıysa, bu hırs uğruna kimseyi ve fikirlerini umursamamaksa, kısacası eğer insan olmak bokun içinde yaşayan bir sinek gibi olmak demekse, ben insan olmak istemiyorum böyle dünyada. Kelebek olup o 1 günlük yaşamımı çiçeklerin arasında geçirmeyi ve kısa ama mutlu ölmeyi tercih ederim...

8 Haziran 2013 Cumartesi

Taksimde direniş barikatları!

Taksim,İstanbula dair ilk hatiralarim, orali gibi hissettigim Taksim...Onu bu halde görmek, dört bir yani barikat, yıkıntı, duvarları boyalı, kalbi yaralı...Sevdiğin birini kaza sonrası ziyaret etmek gibi, çok acı... Günlerdir her akşam eve dönmeden ilk durağım, gecenin karanlığı bazı şeyleri örter ama gündüz herşey gün yüzünde...Gündüzün geceye nazaran sakinliği dökmüş tüm yaralarını ortaya, ve hala kanamakta... Ne tarihin duvarlarındaki boya çıkar ne hafızalardaki bu görüntü...

3 Haziran 2013 Pazartesi

Önce Taksim direndi sonra tüm Türkiye...

Devlet ne için veya kimin için var diye düşünüyorum. Devlet, onu yönetenlerin keyfi olsun diyeymiş, o bir oluşum değil bir insanmış, o bir vekil değil, başlı başına kendi istekleri olan, onlar uğruna sadece önünü gören, arkasında bıraktıklarına, ezdiklerine, yıktıklarına omzunun üzerinden bile bakmayan kişiymiş devlet. Gözünü ne bürüdüğünü yalnızca Allah bilirmiş, çünkü insanoğlunun aklının mantığının alamayacağı şeylermiş aslında.
Bugün bu 'insan' kendine isteyerek yada istemeyerek vekalet vermiş, 'yönetme izni' vermiş bu insanların ölüm fermanını imzalıyor. Yalnızca Allah'ın buyurabileceği şeyi yaparak, kendini O'na denk koşuyor olmalı. Ve bunuda Allah için yaptığını savunuyor. Bu nasıl bir tezattır bilmem.

14 Nisan 2013 Pazar

Rutine gelemiyorum, hayatımı ona bağlayamıyorum. Herşey aynı yola girdiğinde, düzeni paylaştığında, kendi içinde mutlu olduğunda, ben mutsuz oluyorum. Heyecan peşinde miyim, ayran gönüllü müyüm, yoksa tutarsız karaktere mi sahibim bilemiyorum. Ama günlerin hep aynı günlerin peşine düştüğü haftalar benim zaman dilimime uymuyor.
Tıpkı şuan olduğu gibi...
Düzen içerisine hapsolmuş bir dağınıklık söz konusu içimde ve hayatımda. Her gün aynı ulaşım aracını kullan, aynı kapıdan gir, aynı yüzleri gör, benzer muhabbetlere gir, benzer işleri yap, benzer asabiyetler, benzer düş kırıklıkları... Koskoca dünya her saniye yer değiştirirken, aynı konuma ancak senede bir gelebilirken, ben (koskoca dünyanın nokta kadar parçası) niye aynı yerdeyim diye hayıflanıyorum. Emin ol, bu hayıflanmam bile aynı...

28 Mart 2013 Perşembe

Ne istediğini bilmemek değil, hepsini istiyor olmamdan kaynaklı, hala hiç birisine sahip olamayışım.
Başlıyorum, mesafe kaydediyorum, ve sonra diğer yola dönüyorum,
her seferinde yolun başından başlıyorum yürümeye...
Kabullendim, ben buyum. Ben sahip olma hayaliyle yaşayan, herşeye sahip olmayı isteyen, ama aslında işte tam da bu yüzden hiçbirisine erişemeyecek olan, çünkü hiçbirisinde sonuna kadar gitmeyen, hep diğerinde gözü kalan ve ondan diğerine atlayan biriyim.
Ben, hayallerinde zengin, dolu dolu yaşamış biri olarak öleceğim.
Gitgide hayal ve gerçek dünya zıt anlamlarına bürünüyor bende. Gerçek olanı hayaldir, geçip gidecek diye yaşayıp hissiz atlatırken, hayal dünyasının gerçekliğine kaptırıp onun kalp atışlarıyla hayatıma devam ediyorum.
Normal olmaktan uzaklaşıyorum, olmak istediğime en yakın noktaya yaklaşıyorum. Ve bunların doğru olmadığını biliyor olarak, ama engel olamıyorum.
Hep derim ya, kafama dank edecek taşın düşmesini bekliyorum diye. Sanırım o taş hiç düşmeyecek. Önümdeki yol uzun, ve ben nedendir o yolda gitmekte kararlıyım.

18 Mart 2013 Pazartesi

Değişken iki ruh,
kimi zaman ikiden de fazla...
Birbirlerini anlayamaz, birbirlerini tanımaz,
hatta anlaşamaz bile, öyle zıtlardır birbirlerine.
Ama ortak bedendeler hepside,
benim içimde.
Önceleri haftaları paylaşırlardı,sonra günleri paylaşır oldular
ve artık saatleri, öyle hızlı dönüşüyor birbirine bu ruhlar.
Bazen saat bile fazla geliyor,
dakikalar içinde gelip gidiyor...

Kayboluyorum, bosluga dogru...
Hani sehrin disina ciktikca once evler azalir, sonra tanidik yerler, insanlar kaybolur, bildigin hersey giderek senden uzaklasir ya, bende oyle uzaklasiyorum hayatimdan, ruhumu da geride burakiyorum. Sanki bir baska ruha, ve bedene girmis gibiyim. Anilarim var birtek 'o' benden, tabi birde olmazsa olmaz isteklerim...

'Emekli olmak için çalışmıyor muyuz?' dedi arkadaşına...
Düşündüm...
Çalışmak, hayat boyu evinden, arkadaşlarından, hobilerinden, kendinden çok daha fazla ömrünü kaplayan bu eylem, sadece 60 küsür yaşına geldikten sonra, yatıp meyvesini yemek için mi? İnsan sadece 60.ından sonrası için mi yaşıyor? Onlarca çalışan, hergün onlarca km yol kateden, balık istifi gibi tepeleme yolculuk eden bu insanlar, gençliklerini, hayat enerjilerini bu uğurda harcayan insanlar, sadece 60.ından sonrasi için mi yaşıyorlar şu gençlik yıllarını? Bunu duymak nedendir şaşırttı beni. Evet 'para kazanmak için çalışıyoruz' demedi, çoğu insanın ilk sebebi, ancak emekli olmak için çalışıyor olmak bir sebep olmamalı. Bir insan ömrünün ortalama 75 olduğunu varsayarsak, ömrün 5 te 4 ünü, geriye kalan 5te 1 için heba etmek mantık dışı. Eğer Benjamin Button gibi hayatı tersine yaşıyor olsaydık anlamlı olabilirdi...
İnsanların yaşama duydukları çıkara baktığımda, hayata fazla mı anlam yüklemeye çalışıyorum diye düşünüyorum. Hayattan herşeyi alıp cebine atma isteği, bir anlamda koleksiyonculuk tutkusu gibi... Hep biriktirirsin, onlar hep bekler çoğalarak, ne kullanabilirsin ne de elinden çıkarırsın...sadece vardır işte, tatmin edici bir şekilde.
Emeliliğime kaç gün kaldı acaba, geri sayıma başlasammı...

11 Şubat 2013 Pazartesi

Değerini bilemedim geçip giden zamanın, bilemedim nekadar uzun olduğunu dakikaların, herşey parmaklarımın ucunda, gözlerimin önünde yaşanıp giderken. Hep gittim geldim, her yaprağından toplamak istedim hayatın, sanki sonrasında binbir çiçek açan bir ağaç dünyaya getirecekmişim gibi...

Ama yapamadım, çünkü hayal ettim amaçsızca..

Amaç edinseydim gerçekliğiyle, varedebilirdim belkide..

Amaçsız gidiyorum, birçok hayalin içinde bir ağaç dalına tutunmuş, boğulmamak için... Birgün kıyıya ulaşırsam da tesadüf diyeceğim ancak...

22 Ocak 2013 Salı

Bilmediğim nekadar çok şey var,
Ve hayat öğrenmek icin nekadar kısa...